menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Abdullah Neyzar Karahan: Şiirin sessiz şövalyesi

9 1
27.03.2025

Türk edebiyatının mütevazı ama iz bırakan şairlerinden biri olan Abdullah Neyzar Karahan’ı 2016 yılında İzmir’de yitirmiştik. O, şiirin ince dokusunu sabırla işleyen, edebiyatı yaşamının merkezine koymuş, kütüphanelerin ve kitapların gölgesinde kendine özgü bir şiir dünyası kurmuş harika bir emekçiydi. Onun dizeleri, sıradan insanların duygularına tercüman olurken, aynı zamanda derin bir estetik anlayışının ürünüydü.

Ömrünün büyük bölümünü İzmir’de geçiren şairimiz, 23 Ekim 1939’da Samsun’da doğmuştu. Yaşamı boyunca edebiyatla iç içe olmuş, şiiri ve sanatı bir yaşam biçimi haline getirmişti. Karahan, edebiyatın büyük başkentlerinden biri olan İzmir’de, şehrin ruhunu dizelerinde ölümsüzleştiren bir sanatçıydı. Şair Abdullah Neyzar Karahan, Yaşar Aksoy ustamızın adlandırmasıyla yaşamını bir ‘şiir dervişi’ olarak sürdürdü.

Abdullah Neyzar Karahan, eğitim hayatını farklı şehirlerde tamamladıktan sonra, İzmir’e yerleşerek burada uzun yıllar boyunca memurluk ve kütüphanecilik yapmıştır. Ancak onun asıl mesleği şiirdi; o, edebiyatı bir geçim kaynağından çok, ruhunun derin bir gereksinimi olarak görmüştür. Onun şiirleri, bir taraftan bireysel acıları ve sevinçleri işlerken, diğer taraftan toplumsal olayları da göz ardı etmez. Şiirlerinde insanı, doğayı ve zamanı iç içe geçirerek özgün imgeler yaratmayı başarmıştır. Karahan’ın dizeleri, kimi zaman bir Ege rüzgârının serinliğini, kimi zaman da İzmir Körfezi’nin günbatımındaki hüznünü yansıtır.

Karahan, edebiyatın büyük başkentlerinden biri olan İzmir’de, şehrin ruhunu dizelerinde ölümsüzleştiren bir sanatçıydı. Onun için İzmir, yalnızca bir şehir değil, aynı zamanda bir ilham kaynağıydı. Sahil boyunca uzanan Bostanlı’dan Kadifekale’nin eski sokaklarına kadar, şairin yüreği bu şehrin sokaklarında atıyordu. İzmir’de açtığı “Resimlenmiş Şiirler Sergisi” ile sanatı farklı bir boyuta taşıdı. Şiir yalnızca kâğıtta değil, aynı zamanda resmin, çizginin ve rengin içinde de var olmalıydı. Onun sanata olan bu yenilikçi yaklaşımı, yalnızca bir şair değil, aynı zamanda bir sanat düşünürü olduğunu da gösteriyordu.

DİLİ YALIN AMA DERİNDİ

Abdullah Neyzar Karahan’ın şiirleri, İkinci Yeni’ye yakın bir çizgide ilerlerken, geleneksel şiir anlayışından da izler taşır. Modern şiirin imgelerle örülü labirentlerinde dolaşırken, toplumsal ve bireysel gerçekliği iç içe geçirir. Onun şiiri, bir deniz gibi bazen durgun, bazen de dalgalıdır. Şiirlerinde bir kırılganlık ve duyarlılık hâkimdir; kimi zaman bir aşkın derin hüznünü, kimi zaman da umudun sıcaklığını hissettirir.

Eserleri arasında Yorgun Yaşayana, Çıplak Ateş, Yabanistan, Boşlukta Biri gibi kitaplar, onun şiir yolculuğunun kilometre taşlarıdır. Ayrıca, Hasan Tahsin Destanı gibi eserleriyle de tarihi ve milli duyarlılığı yüksek bir anlatı ortaya koymuştur. Çocuklar için yazdığı masallar ve incelemeleri de onun edebi yelpazesinin genişliğini göstermektedir.

Karahan, edebiyat dünyasında büyük şöhret peşinde koşan biri değildi. O, gösterişsiz, samimi ve içten bir sanat anlayışının temsilcisiydi. Onu tanıyanlar, onun mütevazı ama bir o kadar da derin bilgi birikimiyle şiir dünyasına katkı sunduğunu bilirler. Edebiyat matinelerinin gözde ismi değil, kitaplarının ve dizelerinin arasında sessizce çalışan bir şiir işçisiydi. Onun eserlerini okurken, insan ruhunun farklı katmanlarına dokunan bir sıcaklık hissedersiniz. Dili yalın ama derindir; imgeleri karmaşık ama samimidir.........

© 9 Eylül Gazetesi