Kendinden doğan yepyeni bir roman
İsmail Güzelsoy'un yeni romanı Saf - Suya Anlat, alışılmadık bir biçimde geldi dünyaya; 2013 yılında yayımlanmış romanının reankarnesi olarak. Kahramanı Subala'nın on buçuk ömür sürmüşlüğü göz önüne alınırsa bu durum, romanın içerdiği konular ve serüvenlere de gayet uygun düşmüş.
On yedi romanının yanı sıra öyküleri ve gezi kitaplarıyla tanıdığımız İsmail Güzelsoy, tıpkı kahramanı Subala gibi romantık bir gezgindir. Aynı zamanda çekirdekten yetişme bir turizm rehberi. Belki de bu roman varlığını biraz da onun gezginliğine borçludur tabiatıyla.
Romanın on iki yıl sonra ikinci kez doğuşunun hikayesini, yazarın önsözünden ödünç aldığım ifadeler eşliğinde şöyle özetleyebilirim:
"İLKİ ROMANSI BİR MASALDI"
"90'larda hiç dinmeyen bir masal-roman hayalim vardı... Bu iş için on altı, on yedi yıl beklemem gerekti. 2011 yılındaki ilk taslağından iki yıl sonra Saf ortaya çıktı. Ancak zihnimdeki hesaplaşmanın bitmemişti... Masalsı bir roman değil, romansı bir masal yazmış olabilirdim... Saf’ın macerası, yayımlanmasına rağmen hayallerimde sürüp gitti. Yolculuğuna devam etmekte ısrarlıydı. Yazdığım bir romanı yeniden yazabilme şansım olabilir miydi? Acaba yeniden yazarsam öncekini inkâr etmiş olacak mıydım?.. Onu elbette seviyorum ama hayallerimde başka türlü, büyülü gerçekçi bir roman tarzında bir şey vardı... Saf hâlâ benim çocuğum; onu seviyorum ama onu roman formunda yeniden ele almak, aynı anlatıyı yeniden kurgulamak heyecan verici geldi bana. Altı aylık çalışmanın sonucunda Saf romanını bir kez daha çifte kavrulmuş bir roman olarak çıkardım tezgâhtan..."
KUTLU OYUNCAK'IN PEŞİNDE
Saf - Suya Anlat, çok geniş bir zaman diliminde geçen, uçsuz bucaksız coğrafyalarda, çöller, dağlar, nehirler kat eden, ribatlarda ve kervansaraylarda soluklanan kadim bir masal ama aynı zamanda modern bir anlatı.
Romanın bilinçaltını Doğu söylenceleri oluşturuyor. Özellikle de Türk mitolojisinin önemli arketiplerinin yansımalarını görüyoruz.
Sivas'tan Doğuya doğru Anadoluyu kat edip Semerkant'a uzanan olaylar, kana, toza, sihirlere bürünerek on buçuk ömür süren maceralar silsilesiyle, 60'lı yılların Türkiyesi'nde bir Grek klasiği olan Zeki Müren yorumuyla Misırlou'ya Zeki Müren'in getirdiği yoruma bağlanıyor.
Onca serüven içinde birçok kahraman sahneye çıkıyor, oyununu sergiliyor ve sözlerini söyleyip iniyor sahneden.
Subala'sı, Mahimah'ı, Ayazkız'ı, Lisa'sı, İbn Luka'sı ve Firuze'si ile Güzelsoy'un kahramanları "yola vuran öksüz gölgeler" gibi. Her birinin kendince bir hikayesi, kendince bir hedefi var.
BİR RÜYANIN TEKİNSİZ YOLLARINDA...
Baş kahramanımız Subala'nın amacı belli. Hikmetli düşünceleri, hünerbaz icatları, çağının ötesinde buluşları ile El Biruni'yi hatırlatan Mühendis Ki'nin Semerkant'ta bir zorba rehincinin elinde bulunan Kutlu Oyuncak'ını ele geçirip mekanizmasını açtıktan sonra içindeki "Nüve"ye erişmek.
Ancak yol, türlü tehlikelerle doludur. Subala'ya bir hedef çizen Mahimah, maceracı genci uyarır:
"Bir rüyanın tekinsiz yollarında yürüyeceksin. Yol ile rüya birbirine dokunacak, dolanacak ve bazen ikisi tek bir şey olacak. Umursama, önemseme, takılma, ilgilenme, oyalanma, bekleme, sorma, durma, şaşırma, devam et, önüne bak, yürü. Yürü, çünkü yolda durulmaz. Yol........© 9 Eylül Gazetesi
