Markaların LOGO hikayeleri
Öncelikle, bir aile hikayesiyle başlayalım... 1920 yılında Bavyera’da mütevazı bir kunduracı olan Adolf Dassler, kendi adını “Adi” ve soyadının ilk üç harfini alıp Adidas’ı yarattı. Kardeşi Rudolf’la birlikte başladıkları bu serüven, yıllar içinde aralarındaki kavga yüzünden ikiye ayrıldı. Böylece Puma doğdu. İki kardeşin bu rekabeti, her biri kendi sahasında birer efsane haline gelen iki dev markayı ortaya çıkardı. Meşhur Adidas’ın üç bandı mı? Adeta Adolf’un kendi imzası.
Lacoste’un hikayesi ise tam bir Fransız zarafeti ve yaratıcılığı örneği. René Lacoste... Tenis kortlarının yıldızı, aynı zamanda bir tasarımcı. 1927’de Davis Kupası sırasında bir arkadaşının kıyafetine çizdiği küçük bir timsah figürü, bugün zamansız şıklığın sembolü olarak karşımızda. Timsah logosu, belki de bir lakaptan bir ikona dönüşmenin en güzel örneği.
Denim kumaşın en dayanıklı hali olan Levi's pantolonları, tamamen ihtiyaçtan doğan bir buluştu. Madencilerin “Keşke pantolon getirseydin!”........
© 9 Eylül Gazetesi
