Bu yazının taslağını neredeyse bir ay önce, 22 Şubat’ta hazırladım. Başlığı da “Eski ve Yeni Türkiye” idi.

O yazının sebebi hikmeti, Erdoğan’ın yine sık sık “eski-yeni Türkiye” karşılaştırması yapması, ama daha önemlisi, iktidarın bir yazarının İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki şu kehânetiydi (!):

“Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar, kim öle, kim kala.. Sen acaba nerede olacaksın, cezaevinde mi, yoksa yurtdışına kaçanların arasında mı? CHP’de mi olacaksın, yoksa yeni kuracağın partide mi? İyi Parti’ye mi kapağı atacaksın, yoksa ‘son şans’ diyerek, eski partin Anavatan’ı mı canlandırmaya çalışacaksın?”

İmamoğlu için ilk kehânetin (!) yollarının döşendiği ayan beyan ortadaydı.

“Acaba nasıl gözaltına alınacak, ifadeye mi çağırılacak evi mi basılacak? Tutuklanırsa neler olacak, cezaevinde hangi şartlarda kalacak?” diye düşünmeye başladım.

Beraberinde de “eski Türkiye”de İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde aynen Ekrem İmamoğlu gibi peş peşe soruşturmalara maruz kalan, nihayetinde cezaevine düşen Erdoğan’ın nasıl muameleye tabi tutulduğuna dair notları derledim.

Hakkında yolsuzluk başta olmak üzere çok sayıda soruşturma açıldığı halde bir tek gün gözaltına alınmadı...

Siirt’te yaptığı konuşmadan dolayı verilen 10 ay hapis cezası kesinleşip, Danıştay tarafından Belediye Başkanlığı düşürülünce de hemen tutuklanmadı.

Önce Belediye’de kendisine vekalet edecek ismi belirledi...

Ardından partisinin seçim çalışmalarına katılmak için cezasının infazını iki kez erteletti...

Nihayetinde teslim olmaya karar verince de Pınarhisar cezaevini seçti. Kendisinden önce cezevine giren adamları kalacağı koğuşu dayatıp döşetti...

Bugün Ekrem İmamoğlu evi basılarak gözaltına alınırken, İstanbul’da dört günlük fiili OHAL ilân edildi ya, Erdoğan’ın 4 ay 10 günlük cezasını çekmek üzere Pınarhisar cezaevine nasıl gittiğini hatırlayalım.

İlk uğurlama Üsküdar’daki evinin önünde yapıldı.........

© 12punto