'Bilge Lider'den bilgi mi gizleniyor?!
“Terörsüz Türkiye” projesi konusunda milleti resmen çocuk yerine koyuyorlar.
İmralı’daki teröristbaşının 27 Şubat’taki çağrısından beri, PKK’nın ha bugün ha yarın kongresini toplayıp silah bırakacağı ve teslim olacağı anlatılıyor.
Öyle ki, “tarihi ana çok yaklaştığımızı” öne süren Abdülkadir Selvi, IRA’nın silah bırakma kararını aldığı “hayırlı Cuma”dan hareketle PKK için o günün adını bile koydu.
Neymiş; “kurucu önder” teröristbaşı, “silah bırakın” talimatı vermiş.
Evet bunu söyledi, ama kendisinin İmralı’da çekilen videoya okuduğu metinde yer alan şu cümleyi ise Sırrı Süreyya Önder’e “not” olarak ekletti:
“Şüphesiz ki pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”
Yani sadece iktidar medyası değil, ülkeyi yönetenler de tam “namaza yaklaşma” havasında; işin bu can alıcı kısmını görmüyor, gördürmüyor.
Onun içindir ki; Ankara, “Önce kongre, sonra demokratik ve hukuki düzenlemeler” derken, hem DEM hem PKK, öncelikle teröristbaşının özgür bir şekilde çalışma koşullarının yaratılmasının ve toplanacak kongreye bir şekilde başkanlık yapmasının pazarlığını yürütüyor.
Ankara bekleye dursun; geçtiğimiz Cumartesi günü Nusaybin’in dibindeki Kamışlı’da “Kürdistan’ın dört parçasındakiler”, “ulusal birlik” konferansı düzenleyip Suriye için “ademi merkeziyetçi/federatif” yapı kararı aldı.
Bu kararları bir tek AKP’li, Yeni Şafak yazarı Mehmet Metiner beğendi. Bildirideki taleplerin PYD/YPG’nin değil, konferansa katılan bütün Kürt grupların ortak talebi olduğunu vurgularken, toplantıya DEM’in de katıldığını, yani taleplerin Türkiye için de geçerli olduğunu ustaca gizleyen Metiner, bildiride, “ademi merkeziyetçiliğe yapılan vurgunun, etnik ayrılıkçılık-bölücülük biçiminde yorumlanıp baskılanmasının, yeni bir sorun alanına kapı aralayacağını”, “Türkiye’nin bölge Kürtlerinin meşru ve haklı taleplerine imparatorluk vizyonuyla destek çıkmasını”, “taleplerin ne Suriye’nin birliği ne Türkiye’nin bekası için tehdit oluşturduğunu” filan savundu.
CHP’nin Dışişlerinden sorumlu yeni Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan da şahsı adına şaşırtıcı değil, ama CHP adına ilginç olacak bir tablo çizdi.
Sözkonusu kongreden doğrudan bir federasyon talebi çıkmadığını, daha ademi merkeziyetçi bir yapının istendiğini öne süren Tan, bu vesileyle bir “yanlış anlamayı” da şöyle giderdi:
“Suriye’nin veya herhangi bir komşu ülkenin kendi benimseyeceği yönetsel yapının evrileceği yön Türkiye için asla bir tehdit oluşturamaz. Burada kastedilen, aslında dört parçalı ‘Kürdistan’ın’ bir gün birleşmesi yahut tersinden okunursa bir gün ülkemizin bölüneceği endişesi. Bu bakış açısı kaba saba olduğu denli ne gerçekçi ne akılcı. Söz konusu dört ayrı ülkenin yani Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin her birinin kendine özgü koşulları, yapıları, tarihleri ve kültürleri var... Öte yandan üniter devlet yapısı ile ademi merkeziyetçilik veya yerinden yönetimin güçlü olması da birbirleriyle bağdaşmayan, birbirlerini sakatlayan olgular değil... Eğer meseleye salt ‘güvenlikçilik’ yahut ‘ulusal güvenlik’ pencerelerinden yaklaşmak yeğleniyorsa, o aranan güvenlik kuşağının da sınır ötesi Kürtler tarafından........© 12punto
