Siyaset para değil, bize siz gerek! Mamdani’nin 'Erişilebilirlik Siyaseti' Türkiye’ye ne söylüyor?
Kentlerde yaşamın ağırlığı her geçen gün biraz daha artarken, siyaset çoğu zaman halkın gerçek sesine kulak veremiyor. Oysa sokaklarda yankılanan sessiz bir çığlık var: “Geçinemiyoruz.” Tam da bu nedenle Zohran Mamdani’nin “Siyaset para değil — bize siz gerek” sözü, bir itirazdan çok, derinleşen bir toplumsal yarayı işaret eden güçlü bir çağrıya dönüşüyor. Bu söz, paranın gölgesinde görünmezleşen hayatlara dikkat çekiyor; kira, ulaşım ve temel ihtiyaçların hesaplandığı bir düzende siyasetin yeniden insana dönmesi gerektiğini anlatıyor.
Çünkü şehirleri ayakta tutan beton değil; o şehirde yaşamaya çalışan insanların umudu, direnci ve hayata tutunma kararlılığıdır. Genç bir belediye başkanının yükselişi de bu yüzden şaşırtıcı değil: Bugünün siyaseti, ideolojilerin çatışmasından çok, insanların hayatta kalma mücadelesinde anlam buluyor. Belki de tam bu yüzden Mamdani’nin sözü bir politik söylemden çok bir nefes gibi duyuluyor: “Gücümüz para değil; sizsiniz.”
Zohran Kwame Mamdani, 1991’de Uganda’nın başkenti Kampala’da doğdu. Ailesi, İngiliz sömürge döneminde Hindistan’dan Doğu Afrika’ya uzanan göçlerle şekillenmiş çok kültürlü bir geçmişe sahipti. Babası, Afrika siyasetinin önde gelen akademisyenlerinden Mahmood Mamdani; annesi ise “Monsoon Wedding” ile dünya çapında tanınan yönetmen Mira Nair’di.
Siyaset, adalet ve kültürle yoğrulmuş bu ortamda büyüyen Mamdani’nin hayatı, ailesinin Uganda’daki baskıcı politik atmosfer nedeniyle Güney Afrika’ya, ardından New York’a taşınmasıyla yön değiştirdi. Bronx High School of Science’ın ardından Bowdoin College’da Africana Studies okudu; 2018’de ABD vatandaşı oldu. 2020’de Queens–Astoria bölgesinden New York Eyalet Meclisi’ne girerek, siyaset sahnesine henüz 29 yaşında güçlü bir çıkış yaptı.
Kendi mücadelesini tek bir cümleyle özetliyordu: “New York’ta yaşamı yeniden mümkün kılma mücadelesi.”
2024’te New York Belediye Başkanlığı’na aday olduğunu açıklayan Mamdani başlangıçta ciddiye alınmadı. Ancak o, ideolojik tartışmalar yerine insanların gündelik yaşam maliyetine odaklanarak kısa sürede büyük bir dalga yarattı.
“Erişilebilirlik” kavramını kampanyasının merkezine yerleştirdi. Vaatleri basit ama etkiliydi:
• 100 m² altı konutlarda kira donması,
• Ücretsiz otobüs hatlarıyla güçlendirilmiş toplu ulaşım,
• Ücretsiz çocuk bakımı ve kamu destekli gıda merkezleri,
• Yüksek gelir gruplarından alınacak vergilerle şeffaf finansman.
Bu yaklaşımla hem sol seçmeni harekete geçirdi hem de orta sınıfın dikkatini çekti.
Mamdani, küresel bir gerçeği tek cümlede özetliyordu:
“Bir şehirde yaşamak artık o şehri sevmekle değil, orada kalabilmekle ilgili.”
Mamdani’nin yükselişini mümkün kılan şey pahalı kampanya araçları değil, dijital iletişimin gücüydü. TikTok ve YouTube Shorts’ta paylaştığı kısa, sade ve esprili videolarla milyonlarca kent sakinine ulaştı.
“Biz parayla değil, insanla yarışıyoruz” diyerek gönüllü bir örgütlenme modeli kurdu.
Bu strateji siyaseti anlatmak yerine hissettiren; vaatleri listelemek yerine yaşanmışlıkları görünür kılan bir tarza dönüştürdü. Mamdani, sosyal medya algoritmasını değil; insan hikâyelerini merkeze alarak dijital çağın siyaset dilini yeniden tanımladı.
Mamdani’nin başarısının özü, politik jargonu bir kenara bırakıp insanların gündelik hayatına dokunan bir dil kurmasında yatıyordu. Bir mitinginde söylediği “Bir şehir, yalnızca çalışabilenlerin değil, yaşayabilenlerin şehri olmalı” sözleri, büyüyen gelir uçurumu karşısında kent sakinlerinin hislerini tam da yerinden yakalıyordu. New York Times yazarı Michelle Goldberg’in onu “ekonomik kaygıları ahlaki bir dile dönüştüren politikacı” olarak tanımlaması da bundan kaynaklanıyordu.
Bugün New York’ta ortalama bir daire kirasının 3.200 doların üzerine çıkması, asgari ücretli bir çalışanın gelirinin büyük bölümünün barınmaya gitmesi, bu sözlerin neden güçlü bir yankı bulduğunu açıkça gösteriyor. Aynı tablo Londra’da, Berlin’de, Paris’te, İstanbul’da — kısacası tüm büyük kentlerde karşımıza çıkıyor. Son beş yılda şehir merkezlerinde kira artışlarının @’ı aşması, Mamdani’nin “erişilebilirlik” vurgusunu küresel bir tartışmanın merkezine taşıdı.
OECD’nin 2024 verileri, dünya genelinde kent nüfusunun yarıdan fazlasının gelirinin çoğunu barınma ve ulaşım giderlerine harcadığını ortaya koyarken; UN-Habitat’ın 2030 öngörüleri, şehirde yaşamanın giderek bir ayrıcalığa dönüştüğünü gösteriyor. Bu bağlamda Mamdani’nin New York’taki kampanyası, aslında küresel bir krize verilen yerel bir yanıttı: Şehirlerde kalabilmek, artık ekonomik bir mücadele kadar, sosyal adalet talebinin de temel parçası hâline geliyor.
Zohran Mamdani’nin yükselişi, yalnızca New York’a özgü bir tabloyu değil, günümüz metropollerinin ortak kaderini görünür kılan bir dönüşümü işaret ediyor. New York, Londra, Paris, İstanbul, Madrid, Berlin… Hepsinin farklı siyasi yapıları olsa da ortak bir sorun etrafında birleşiyorlar: yaşam maliyeti krizi.
Barınma, ulaşım, enerji ve gıda gibi temel kalemler, artık modern şehirlerde gelir dağılımındaki bozulmanın en net göstergeleri hâline geldi. Üretimin merkezleri olmaktan çıkıp tüketimin odak noktalarına dönüşen bu kentlerde, yüksek sermaye akışı şehir merkezlerini adeta işgal ediyor; çalışan sınıflar ise giderek çeperlere itiliyor. Mamdani, bu yapısal dönüşümü yerel siyasetin gündemine taşıyan ilk figürlerden biri oldu. Kira dondurma gibi kısa vadede radikal görünen, fakat uzun vadede “şehirde kalabilme hakkı”nı savunan uygulamalar, yeni bir kentsel siyaset anlayışının kapısını araladı.
Dünyanın farklı şehirleri de benzer arayışlar içinde: Seul Belediye Başkanı Oh Se-hoon’un........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden