menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Reform mu, kuşatma mı? Yerel yönetimlerde yeni dönem tartışmaları

11 2
23.05.2025

Türkiye’de yerel yönetim sisteminin bel kemiğini oluşturan büyükşehir belediyeleri, son günlerde yeniden kamuoyunun gündeminde. 2024 yerel seçimlerinde büyükşehirlerin çoğunu kaybeden iktidarın, idari yetki düzenlemeleri üzerinden bu alanları yeniden kontrol altına alma çabası, “yerel yönetim reformu” başlığı altında tartışılmaktadır.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın TBMM’deki son grup toplantısında büyükşehir belediyeleriyle ilgili reform ihtiyacına dikkat çekerek dile getirdiği “yerel yönetim reformu” çağrısı, Türkiye'nin idari yapısında yeni bir dönemin kapısını aralayabilir. Ancak bu çağrı, kamu yönetimi açısından birçok temel soruyu ve tartışmayı da beraberinde getiriyor. Bu yazıda, önerilen reformun kapsamı, idari yapıya olası etkileri ve yerel özerklik açısından taşıdığı riskler analiz etmeye çalışacağım.

Artan kentleşme, iklim değişikliği, teknolojik dönüşüm, yönetime katılım talepleri ve güvenlik gibi etkenler, yerel yönetimlerin önemini her geçen gün daha da artırıyor. Ülkemizde son yıllarda bu etkenlerin ışığında yerel yönetimler de dönüşmüştür. Türkiye’de 2014 yılında yürürlüğe giren 6360 sayılı Büyükşehir Yasası da bu değişimin bir parçasıydı. Ancak yasa uygulamada birçok sorun doğurdu. Bugün ise gündemde olan yeni düzenleme önerileri, yerel yönetim sisteminde köklü bir dönüşüm yaratma potansiyeli taşıyor. Sayın Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği bu yeni düzenleme neden gündemde ve Türkiye’nin yerel yönetim modelinde nasıl bir kırılma yaratabilir? Önerilen düzenlemelerin içeriksel çerçevesi ve sistematik boyutu dikkatle incelendiğinde, reformdan ziyade merkezî otoritenin yeniden tahkimine yönelik bir yönelim olduğuna yönelik eleştiriler ön plana çıkmakta.

6360 sayılı yasa ile:

Büyükşehir belediye sınırları il mülki sınırlarına kadar genişletildi.

Köy ve beldeler mahalle statüsüne alındı, tüzel kişilikleri kaldırıldı.

Büyükşehirlerde il özel idareleri lağvedildi.

İlçe belediyelerinin görev ve kaynakları yeniden tanımlandı.

Amaç kamu hizmetlerinin daha verimli ve hızlı sunulmasıydı. Ancak uygulamada yetki karmaşası, koordinasyon eksikliği ve yerel özerkliğin zayıflaması gibi sorunlar ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın da dile getirdiği gibi, büyükşehir ve ilçe belediyeleri arasında uzun süredir süregelen “yetki karmaşası” önemli bir yapısal sorun. Fakat bu sorunun çözümünde önerilen “yetkilerin kesin çizgilerle ayrılması” yaklaşımı, çağdaş yönetişim anlayışıyla çelişiyor. Bu tür katı bir tanımlama, yerel yönetimlerin esnekliğini azaltır; oysa çözüm, görevler arasında iş birliği ve koordinasyonu esas alan bir modelde aranmalıdır.

Salt merkezi iradeyle yapılacak yetki tanımlamaları, yerelin özgün ihtiyaçlarını göz ardı eder. Bu durum, yerel özerkliği daha da zayıflatma riski taşır. Yetki karmaşasının önlenmesi gerekçesiyle alınacak kararların, yetki daraltıcı ve kontrol artırıcı bir nitelik taşıması, yerel özerkliği zayıflatma riskini de beraberinde getirmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanı'nın, büyükşehir olmayan yerlerde vali ve kaymakamların daha aktif hale getirilmesi gerektiğine dair beyanı, yerinden yönetim ilkesi ile merkezi vesayet mekanizmaları arasındaki anayasal dengeye dair soru işaretlerini artırmaktadır. Bu durum; yürütme organının yerel idareler üzerindeki tahakkümünü artırabilir ve idari vesayet mekanizmasının yeniden güçlendirilmesine yönelik bir eğilim olarak okunabilir.

Kamu yönetiminde etkinlik ve koordinasyon elbette önemlidir; ancak bu etkinliğin demokratik temsil ve yerinden yönetim ilkeleriyle dengelenmesi gerektiği unutulmamalıdır. Mülki idare amirlerinin, halkın doğrudan oyuyla seçilen yerel yöneticilerin yerine ikame edilmesi ya da onların faaliyetlerini gölgeleyici bir yetki çerçevesiyle donatılması, demokratik meşruiyetin erozyona uğraması sonucunu doğurabilir. Demokratik temsiliyetin gölgesinde yeni bir vesayet modeli olarak da algılanabilir.

Bu bağlamda reform adı altında atılacak adımların, kamu yönetiminde “hiyerarşik kontrol”ü değil, “demokratik hesap verebilirlik” ilkesini esas alması........

© 12punto