menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

E- Ticaret ve mahalle esnafının mücadelesi: Küresel devler karşısında yerel direniş

13 5
10.10.2025

Küresel markalar hız ve kolaylık vaat ediyor, ama o hızın gerisinde sessiz bir kayboluş var: Mahalle bakkalının ışığı, terzinin dikişi, ayakkabıcının tokmağı... Hepsi birer birer sönüyor.

Son yirmi yılda dijitalleşmenin etkisiyle dünya, bir “tek tıkla alışveriş” dönemine girdi. Teknoloji ve internet altyapısındaki gelişmeler, tüketici alışkanlıklarını kökten değiştirdi. Artık sabah evden çıkmadan kahve sipariş edilebiliyor, akşam yemeği birkaç dokunuşla kapıya geliyor; ev eşyasından çocuk bezine kadar her şey saniyeler içinde satın alınabiliyor. Bu büyük dönüşümün adı: e-ticaret.

Ancak e-ticaretin yükselişi, yalnızca ticaretin dijital ortama taşınmasıyla sınırlı kalmadı. Aynı zamanda toplumsal ilişkileri, mahalle yaşamını ve yerel ekonomileri de yeniden şekillendirdi. Dijital çağın gölgesinde, mahalle aralarındaki ışıklar birer birer sönüyor. Bir yanda milyar dolarlık e-ticaret devleri tek tıkla dünyayı tüketiciye sunarken, diğer yanda sabah erkenden kepenk açıp müşteri bekleyen küçük esnaf, sessiz ama zorlu bir mücadele veriyor.

Bu mücadele yalnızca sermaye gücüyle değil; insan ilişkileriyle, güvenle, kültürle ve dayanışmayla ilgilidir. Bugün bir bakkalın boşalan rafı, sadece bir ekonomik tablonun değil; toplumun kalbinde sessizce büyüyen bir kopuşun simgesidir. Dolayısıyla e-ticaretin yükselişi, salt bir ekonomik dönüşüm değil; yerel kültürün, sosyal bağların ve toplumsal kimliğin de yeniden tanımlandığı çok boyutlu bir değişimin yansımasıdır.

E-ticaret, başlangıçta bir kolaylık sunarken, zamanla küresel şirketlerin büyük sermaye gücüyle desteklenen dev platformlara dönüşmesine neden oldu. Amazon, Alibaba, Trendyol, Hepsiburada, Getir, Yemeksepeti, giyim markalarının ve zincir marketlerin mobil uygulamaları gibi platformlar sadece satış değil, aynı zamanda tüketim alışkanlıklarını ve pazar dinamiklerini de yeniden şekillendirdi. Küresel şirketler, yüksek indirimli kampanyalar, aynı gün teslimat, ücretsiz iade ve 7/24 alışveriş imkânı sunarak alışverişin çehresini tamamen değiştirdi.

Ancak bu değişim, herkes için eşit fırsatlar sunmadı. Özellikle Türkiye gibi ülkelerde, şehirlerin arka sokaklarında, mahalle aralarında yaşayan ve çalışan küçük esnaflar, bu dijital dalganın altında kalmaya başladı. Onlar için e-ticaretin yükselişi, sadece bir pazar kaybı değil; aynı zamanda bir hayatta kalma mücadelesi, bir nevi yerel direnişe dönüşen ekonomik savaş anlamına geldi.

Mahalle esnafının küresel e-ticaret devleri karşısındaki durumu, yalnızca ekonomik bir güç dengesizliği değil; aynı zamanda yerel kimliğin, kültürün ve insan ilişkilerinin, dijitalleşmenin tekdüze ve hızlı akışı karşısındaki sessiz direnişidir. Bir bakkalın boşalan raflarında, terzinin susturulan dikiş makinesinde ya da kırtasiyecinin vitrinine yansıyan boşlukta, bu dönüşümün izleri açıkça görülür. Bu manzara, sadece bir piyasa rekabetinin değil; bir yaşam biçiminin gerileyişidir.

Mahalle bakkalları, yıllar boyunca sadece alışveriş yapılan yerler değil; aynı zamanda güvenin, sohbetin ve dayanışmanın merkezleriydi. Çocuklar okuldan sonra tost yemeye uğrar, anneler eksiklerini tamamlarken iki kelam eder, yaşlılar ise bir fincan çay eşliğinde mahalleden haber alırdı. Bakkal, sadece ürün satan biri değil; mahallenin hafızası, sessiz bir dostuydu.

Bugünse bu sıcak tablo giderek silikleşiyor. Bugün o bakkallar, sabah açıldığında saatlerce müşteri gelmeden boş bekliyor. Aynı sokakta yaşayan insanlar, artık market alışverişini cep telefonlarından, uygulamalar üzerinden yapıyor. Kredi kartı puanları, indirim kuponları, “bir alana bir bedava” kampanyaları müşteriyi ekrana bağlıyor. Mahalle bakkalı hâlâ borç defterine yazıyor, ama o deftere geri dönen müşteri sayısı her geçen gün azalıyor.

Bu durum yalnızca ekonomik bir rekabetin sonucu değil; toplumsal bir dönüşümün göstergesi. Çünkü e-ticaret, sadece fiyatla yarışmıyor — aynı zamanda insan ilişkileriyle, mahalle bağlarıyla da rekabet ediyor. Bir zamanlar bakkalın kapısını çalmak, bir alışveriş değil, bir güven ilişkisini sürdürmekti. Bugün ise o güven, bir “onaylı ödeme bildirimi”ne dönüşmüş durumda.

Mahalle bakkalı, bir ekonominin değil; bir yaşam biçiminin son kalelerinden biridir. Rafında duran ürün, yalnızca gıda değil; geçmişin alışkanlıklarını, selamlaşmanın sıcaklığını, insan temasının anlamını taşır. Çocukluğumuzda elimizden tutup götürülen o bakkal, aslında sadece bir dükkân değil; insan ilişkilerinin ilk dersliğiydi.

Bugün o raf boş kalıyorsa, bu yalnızca bir ticari kayıp değil; toplumsal bir sessizliğin işaretidir.

Bir zamanlar terzilerin dikiş makinesi hiç susmazdı; özellikle bayram öncesi günlerde, iş yetiştirmek için gece yarılarına kadar çalışırlardı. Bugün ise o makinelerin sesi giderek azalıyor. İnsanlar artık elbiselerini internetten alıyor; dar gelirse değiştiriyor, yırtılırsa çöpe atıyor. Onarmak yerine yenisini almak, çağın yeni refleksi........

© 12punto