Sosyal Medyanın çift yönlü etkisi: Örgütlenme mi, Dağılma mı?
Türkiye’de son yıllarda medya, ifade özgürlüğü ve kamuoyunun şekillenmesi tartışmaları, yalnızca geleneksel basının baskılanması üzerinden değil, aynı zamanda dijital iletişim kanallarının toplumsal dinamikleri nasıl dönüştürdüğü üzerinden de yürütülmek zorunda.
Türkiye’de medya sahipliği yapısı, kamu kaynaklarının iktidara yakın sermaye gruplarına aktarılmasıyla neredeyse tek sesliliğe evrilmiş durumda. Bağımsız kalmaya direnen her mecra, RTÜK’ün cezaları, lisans iptalleri, ‘kin ve düşmanlığa tahrik’ gibi etiketlerle boğuşuyor.
Bu durumda, kamuoyunun bilgiye erişim kanalı olarak sosyal medya kaçınılmaz bir alternatif olarak öne çıkıyor. X, Instagram, YouTube gibi platformlar, sansürü aşmak için kullanılıyor. Tüm bu karanlıkta kalan ses sosyal medya oluyor. Ne kadar yasaklansa da halkın bir kısmı VPN’lerle engelleri aşıyor. Örneğin, 19 Mart 2025’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından #İmamoğlunaÖzgürlük etiketlerinin milyonlara ulaşması, metro hatlarının kapatılması gibi fiziki engelleri aşarak kitlelerin birbirine bağlanmasını sağladı. İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla tetiklenen protestolar, sosyal medyanın, klasik medya engellerini aşarak örgütlenmeyi ve dayanışmayı mümkün kıldığını bir kez daha gösterdi. Ancak bu örnek, sosyal medyanın birleştirici işlevinin yanı sıra paradoksal biçimde gerçek gündemi parçalama ve toplumsal dikkati dağılma riski taşıdığını da........
© 12punto
