Devrin Muaviyeleri ve yaşayan zihniyet
Tarih, sürdürülen gelenek ve anlayışla yaşatılır; sahip çıkılan yaşam biçimi, kabullenilen değerler bütünü geçmişi bugüne taşır. Bu yanıyla insanın ne söylediğine değil ne yaptığına bakılır; söz değil eylem insanın tarihle bağını ortaya koyar.
İslam dünyasının bu noktada geçmişle kurduğu bağ önemli. Zira bugünü anlamak açısından bakacağımız yerlerden birisi de tarih. Peki, İslam dünyası geçmişle nasıl bir bağ kuruyor, dünü okuma biçimi bugünü nasıl etkiliyor? Maalesef bu sorulara müspet cevaplar veremiyoruz. Dahası egemen düşünme biçimine göre geçmiş adeta dikensiz gül bahçesi. Öyle ki bu zihniyete göre yaşanan savaş ve çatışmalar neredeyse bir teferruat olarak görülmekte, sahabe zırhı üzerinden de insanların geçmişe olan tenkitleri engellenmektedir. Hiç kuşkusuz burada mesele, inanç adına ortaya konulan tarihle esaslı bir hesaplaşma ve aynı hataları yeniden tekrarlamama pratiği olarak görülmelidir. Yoksa mesele, durduk yere tarihi eleştirme ve tartışma yaratma meselesi değildir.
İslam tarihine geri dönersek, kuşkusuz bizi karşılayan en önemli isimlerden biri Muaviye olacaktır. Muaviye bu yanıyla bir isimden öte, bir zihniyet ve paradigma olarak görülmelidir. Zira, onun sergilediği pratik ardıllarınca sahiplenildiği için, kendisi aynı zamanda yaşayan zihniyetin kurucu önderi olarak görülebilir.
Peki, nedir o pratik ve bugün tam olarak Muaviye yaşantısı nasıl sürdürülmektedir?
Öncelikle açık yüreklilikle şunu ifade edelim ki, Muaviye ailesiyle birlikte “gönüllü ve kalbi bir imanla” değil, tarihsel şartların getirdiği zorunlu sebepler neticesinde Müslüman olmuştur. Bu bizim yaptığımız bir yorum değil, tarihin aktardığı bir gerçektir. Dahası Muaviye’nin babası Ebu Süfyan Müslüman olduktan sonra ilk talebini ganimet üzerinden dile getirmiş, kendilerine ganimetten fazla pay verilmesini istemiştir.
Tam bu aşamada sormak lazım: hangi........
© 12punto
