menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Güç ve Zehir: Zirvede Kalmak mı, Onurlu Çekilmek mi?

11 1
24.03.2025

Güç, ilk başta bir hediye gibi sunulur insana.

Şatafatlı salonlarda, alkışlarla, methiyelerle gelir. Başlangıçta bir araçtır; hayalleri gerçekleştirmek, topluma hizmet etmek için kullanılır.

Ancak zaman geçtikçe, tıpkı keskin bir hançer gibi sahibine döner. Dozunda tutulmazsa, bir zehre dönüşür.

Bir zamanlar halkın sevgilisi olan lider, zamanla kendi yalnızlığında kaybolur, kendisini vazgeçilmez sanmaya başlar. Eleştiriden korkar, sadece kendisini öven sesleri duymak ister.

Etrafındaki ehil kadrolar birer birer uzaklaşır; yerlerine sadece sadakatle biat eden, itaatkâr ama vasıfsız kişiler gelir. Artık gerçekleri kimse söyleyemez, onlar için adeta pembe gazeteler çıkartılır çünkü gerçekler iktidarın hoşuna gitmez.

Ve böylece lider, sadece bir gölgeyle konuşur: Kendi gölgesiyle.

Tarih, bu girdaba kapılanların hikâyeleriyle doludur. Uzun süre zirvede kalanlar, çoğu zaman orada kendilerine yabancılaşmaya mahkûm olurlar.

Ama bazıları da, zamanı geldiğinde çekilmeyi bilerek tarihin sayfalarına onurla yazılırlar. İşte bu iki yolu ayıran çizgi, güç sarhoşluğu ile erdem arasındaki derin uçurumdur.

Mustafa Kemal Atatürk, gücün bir kişiyle sınırlı olamayacağını bilen bir devlet adamıydı. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek, iktidarın bir hanedan gibi devredilemeyeceğini vurgulamıştı.

O, kendisini değil, kurduğu Cumhuriyet’in devamlılığını düşündü. Öyle bir sistem kurdu ki, onun ardından gelenler bile onca çabaya rağmen bugüne kadar bu sistemi yıkmaya cesaret edemediler.

Eğer Atatürk, kendisini vazgeçilmez sayıp tek adam rejimini kalıcı kılsaydı, Türkiye bugün bambaşka bir kaderle yüzleşiyor olurdu.

Angela Merkel, Almanya’yı en zor döneminde 16 yıl........

© 10 Haber