Zorbalıkla ve zorbalarla başa çıkma klavuzu
Sosyoloji, sosyal psikoloji veya psikoloji dallarından herhangi birinde yüksek lisans veya doktora yapmak isteyenlere bir önerim var: Türk dizilerini izlesinler ve bu dizilerden hareketle bir tez yazsınlar.
Nereden çıktı bu öneri?
Bir yakınımın bana anlattığı gözleminden. Ben yerli dizi seyreden biri değilim, nedenini başka bir zaman anlatırım bunun. Ama yakınım iyi bir yerli dizi izleyicisi, çünkü kendisi de bu dizilerin yaratıcılarından biri.
Bir seferinde şunu söyledi:
“Eskiden dizide öyle bir şey olurdu ki, izlediğimiz karakterin ağlaması, isyan etmesi, bazen de utanması vs. gerekirdi, aynen gündelik hayattaki gibi. Ama bir süreden beri bu durum değişti dizilerde; eskiden ağlayan, isyan eden karakter bugün karşısındakine bir tokat atıyor, kendisini utandırabilecek bir durumda üste çıkmaya çalışıyor, karşısındakine dikleniyor, sesini yükseltiyor… Ben bu değişimin kaynağını gündelik hayatta bulduğu kanısındayım.”
Ardından gündelik hayattan, medyaya yansıyan olaylardan, siyasetten ardı ardına örnekler sıraladı.
Gerçekten de, öyle bir yeni anlayış var ki ülkemizde artık, kimsenin hatası kimsenin yüzüne vurulamıyor. Vuracak olursanız çok yüksek perdeden bir diklenme, bir cevap geliyor.
Sokakta basit bir trafik veya otopark tartışmalarında bile kan akmasının sebebi, taraflardan hiçbirinin geri adım atmaması, haksız bile olsa zorbalığa başvurarak üste çıkmaya çalışması.
Sokakta yaşananların benzerini siyasette de görüyoruz. Sadece Tayyip Erdoğan değil, Devlet Bahçeli de sözünün üstüne söz söyletmemeyi ilke bellemiş. “Diklenmeden dik durmak” diye sloganı bile var Tayyip Erdoğan’ın. Eh, karşısındaki muhalefet de sözünün üzerine söz söyletmiyor. Ha trafikteki kavga ha siyasetteki kavga, çok da büyük fark yok aslında.
Bütün bunlar, tuhaf bir Türkçeyle dilimize “zorbalama” diye geçen İngilizcesiyle “bullying” aslında.
Ve bizim bu İngilizce kelimeyi öğrenmek........
© 10 Haber
