menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tayyip Erdoğan, Yılmaz Özdil’i yemeğe davet etseydi…

38 0
25.04.2025

Biz Türkiye’de Levent Kırca göçeli beri siyasi komediyi unuttuk diye dünyanın geri kalanının da unutması gerekmiyor.

İşte Amerika, özellikle 2016’da Donald Trump’ın ilk başkanlık döneminden itibaren Amerika’da ciddi bir siyasi komedi patlaması yaşıyoruz.

Bu alanın en önemli örneği kuşkusuz Jon Stewart. Onun Comedy Central’da yayınlanan günlük programı Trump’ın ilk döneminin büyük olayıydı.

O program çok başarılı olup çok seyredilince Amerika’da HBO İngiliz komedyen John Oliver’a benzer bir program yaptırmaya başladı.

O dönemde bir başka önemli komedyen, Bill Maher farklı biçimde öne çıkmaya başladı.

Stewart ve Oliver’ın programları, Amerika’daki devasa kültür savaşında açıkça liberallerden, yani Demokrat Parti’den, hatta partinin sol kanadı olan “ilerici liberaller”den yanaydı. Buna karşılık kendisini özel hayatında “ilerici liberal” olarak tanımlayan Bill Maher programında bir yandan kendi bu görüşlerinin altını çizerken bir yandan keskin bazı kültürel konularda kendi mahallesine de eleştirel yaklaştı.

Örneğin Amerika bir dönem trans bireylerin hangi tuvaletlere gideceğini tartıştı; erkekler tuvaletine mi kadınlar tuvaletine mi? Yoksa her iki cinsin de gidebildiği tuvaletlere mi? Bill Maher, ‘cross-dresser’ların, yani kadın kıyafeti giyen biyolojik erkeklerin varlığından duyduğu tedirginliği programlarında açıkça söyledi, kendi mahallesinden dayak yemek pahasına.

Böyle kültürel çatışma konularının tamamında Maher kendi mahallesini eleştirdi ama tabii en büyük eleştirileri beyaz üstünlükçü Amerika’yaydı, Donald Trump ve onun MAGA hareketineydi.

Bu sebeple defalarca Donald Trump’tan açıkça hakaretler işitti, Trump sosyal medyada ona demediğini bırakmadı. Maher bu arada programını HBO’ya taşıdı ve çok seyredilmeye devam ediyor.

Fakat iki hafta önce ilginç bir şey yaşandı, Maher günlük programında, Donald Trump’ın davetiyle Beyaz Saray’a gittiğini, orada Trump’la hem öğle yemeği yiyip hem de saatler geçirdiğini anlattı. (Buradan seyredebilirsiniz.)

Bu program sonrası beklenen oldu; ciddi bir sosyal medya linci başladı Maher aleyhine. Ama o zaten ilk programda söyleyeceğini söylemişti: “Hiç umurumda değil bana söylenecek olanlar.”

Nitekim yağmur gibi yağan eleştirilere, hakaretlere hiç cevap vermedi Maher, bunları umursamadı. Ta ki eleştiri çok yakından gelene kadar.

Bundan dört gün önce, 21 Nisanda The New York Times gazetesi iki tane yazı yayınladı. Yazılardan birini, hiç de alışık olmadık biçimde gazetenin yorum sayfası editörlerinden

© 10 Haber