menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tayyip Erdoğan bu tsunaminin önünde durabilir mi?

36 1
12.04.2025

Burada birkaç kez yazmaya çalıştım: 18 Mart gecesi, Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edildiği haberinin duyulmasıyla Türk milletinin yüreğinde bir tel koptu.

Bu kopuş, ertesi sabah İmamoğlu’nun bir şafak operasyonuyla gözaltına alınmasıyla daha da derinleşti ve keskinleşti.

O gün bugündür, ki bugün 24. gün artık, ülkemizde olağanüstü günler geçiriyoruz.

Bu olağanüstülüğün birkaç cephesi var.

En kolay anlatılacak olanı ekonomik cephe.

Bu sabah Erdal Sağlam yazmış, son 24 günde Merkez Bankası rezervlerinden 48 milyar dolar satmak zorunda kaldı.

Şaka değil, 48 milyar dolar.

Biz bu filmin kısa metrajlısını 19 Marttan sadece bir ay önce, 14 Şubat günü Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras’a TÜSİAD Genel Kurulunda yaptığı konuşma nedeniyle soruşturma açıldığında yaşadık. O günü izleyen bir hafta içinde Merkez Bankası 8,5 milyar dolar satmak zorunda kalmıştı.

Banka sonra durumu toparladı, hem kaybettiği rezervi yerine koydu hem de artıya geçti. Çünkü henüz o tel kopmamıştı ama telin çok gergin olduğu TÜSİAD olayında anlaşılmış olmalıydı. İnsan bekler ki, Merkez Bankası ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kulağına “Aman çok hassas bir durumdayız, ne olur ekstra hareket yapmayalım” diye fısıldamış olsun.

Bu söz söylendi mi söylenmedi mi bilmiyoruz ama 18 Mart akşamı ve 19 Mart sabahı o “ekstra” hareket yapıldı. İddia o ki, 19 Mart sabahı yaşanacaklar konusunda Adalet Bakanı’na, İçişleri Bakanı’na ve Hazine Bakanına önceden bilgi verildi, hazırlıklı olmaları istendi. Nitekim İçişleri Bakanı hazırlıklıydı, İstanbul’u 18 Mart akşamından sıkıyönetim düzenine geçirdi, polislerin izinlerini iptal etti, civar illerden Çevik Kuvvet polislerini getirip şehre yığdı.

19 Mart sonrasının olağanüstülüğünün toplumsal hayat cephesine az sonra geleceğim, ekonomiden devam etmem lazım.

Hazine Bakanı da kendince hazırlandı herhalde ama 19 Mart sabahı beklemediği bir tsunamiyi yaşadı.

Döviz piyasasında ve tahvil piyasasında kontrol edilemez gelişmeler başladı. Borsayı saymıyorum, ülkemizin geleceği ve ekonomimizin sağlığı açısından bir gösterge olarak kabul etmiyorum çünkü. Ama para piyasası ve tahvil piyasası çok önemli. Üstelik bu iki piyasa bizim ülkemizde birlikte hareket etme alışkanlığı yüksek piyasalar.

Tahvillerde acayip bir satış dalgası geldi. İki yıllık gösterge tahvilin faizi yüzde 37 idi 18 Mart akşamı piyasa kapanırken. Bu grafiğe iyi bakın, çünkü bugün o faiz yüzde 48,08 seviyesinde.

Bu 24 günde Merkez Bankası üstelik tahvil piyasasına müdahale etti, girip yoğun alımlar yaptı, buna rağmen tahvilde satış baskısı devam ediyor. Yabancı yatırımcıların satışları 4 milyar doları buldu.

Şu bilgiyi vermeliyim: Tahvilin faizinin yükselmesi demek, fiyatının düşmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla bu tahvilleri elinde tutanlar, son 24 günde Türkiye Cumhuriyeti Devletine borç verdikleri için zarar ediyorlar; ellerindeki kağıdın değeri azalıyor.

Tahvili satan yabancı yatırımcılar açısından meseleye bakın: Zarar etmeyi göze alarak satıp çıkıyorlar.

Çünkü, düşen şey sadece tahvilin fiyatı değil; bir de doların fiyatı yükseliyor. Yani bu tahvile yatırım yapmış olanlar aynı anda hem TL bazında hem dolar bazında kaybediyorlar; daha doğrusu kaybetmeyi göze alıp yurt dışına geri gidiyorlar.

Merkez Bankası, son 24 gündür doların fiyatını hiç değilse 38 lirada........

© 10 Haber