Gelecekten ümitli misiniz, ümitsiz mi? Ben çok ümitliyim
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel dün İngiliz kamu yayıncısı BBC’ye demeç vermiş ve sitem etmiş, İngiltere Başbakanı Keir Starmer’den Ekrem İmamoğlu’nun başına gelenler ve Türk demokrasisi hakkında daha fazla tepki beklediğini söylemiş.
Aslında sadece Starmer değil, bütün Batı Avrupa ve Amerika’dan İmamoğlu olayına çok cılız tepkiler geldi. Bu cılızlık uluslararası basının da ilgisini çekti, konuyu haber haline getirenler oldu.
Esasen tepkilerin cılız olması hiç şaşırtıcı değil. Zamanında verilmiş kuvvetli tepkiler nasıl bizim için bir anlam ifade etmiyorsa zayıf tepkiler de aslında hiçbir anlam ifade etmiyor.
Benim gençliğimden başlayıp beş-altı yıl kadar öncesine kadar devam eden bir “dış dinamik”-“iç dinamik” tartışması vardı. Türkiye demokratik bir ülke olsun, burada da özgürlükler Batıdaki gibi yaşansın isteyenler bütün bunların Türk halkının ve onun siyasi mekanizmalarının sayesinde değil, belirli bir dış dinamik sayesinde gerçekleşeceğine inanırlardı.
Ben de hep merak ederdim, bu demokratikleşme ve özgürleşme arzusu Tük halkının içinden gelen bir şey değilse nasıl gerçekleşebilir? Diyelim ki bir kaza oldu gerçekleşti, halkın içinde olmayan bu arzu ne kadar sürdürülebilir?
27 Mayıs darbesi sonrası yazılan 1961 Anayasası öyle özgürlükleri garanti altına alan, kuvvetler ayrılığını garanti altına alan bir anayasaydı. Başta Süleyman Demirel olmak üzere pek çok merkez sağ siyasetçi Anayasanın topluma biçtiği elbisenin “bol” geldiği kanısındaydı. Demirel bir seferinde, “Ülkeyi yöneteceğiz ama taylar izin vermiyor” demişti. “Tay” dediği Danıştay ve Yargıtay’dı.
Bugün kimse inanmıyor anlattığımda, lisedeyken girdiğimiz sınavlarda aldığımız notu beğenmezsek öğretmenimiz ve okul aleyhinde Danıştay’a dava açabiliyorduk. Şaka gibi. Edebiyat sınavını, hatta Sanat Tarihi sınavını Danıştay davası haline getiren arkadaşlarım vardı. Hukuk devleti o seviyedeydi yani.
12 Eylül darbesi bu “bol elbise”ye el attı, yeni anayasa ile elbiseyi daralttı. İşte o daralmadan beri Türkiye’de bir “dış dinamik” ümidi var. Bu ümidin doruk noktasına çıktığını 2001 krizi günlerinde tanık olduk.
Kendimizden ümidimiz yoktu, kurtarıcımızı da zaten Amerika’dan getirmiştik, o krizin derin karanlığında Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerini başlatmak toplumun geneli için tutunacak bir dal haline gelmişti. O kadar ki, Ak Parti ve Tayyip Erdoğan bile bu dala tutunmuştu.
Ama tek başına dış dinamiğin yeterli olmadığını hep birlikte 2011’den itibaren görmeye başladık, 2016 sonrasında ise dış dinamik bizim için anlamlı olmaktan çıktı, bu macera sona erdi. Bugün yeniden gündeme gelmesi şaşırtıcı aslında.
Türkiye’de genel olarak ümitsiz bir kesim var. Bilmiyorum bu yazıyı okuyanların ne kadarı o kesime dahil insanlar ama işte son 6-7 yıldır yurt dışına göç etmek isteyenler ve edenler o ümitsiz kesimin en önde gelenleri. Bir de tabii hala burada durduğu halde gelecekten son derece ümitsiz olanlar var bol miktarda. O ümitsizliğin bir bölümü, Batı değerlerinin ülkemizde işgal ettiği yerin giderek daha azalmasından kaynaklanıyor.
Ben karşılaştıkça bu tür dış dinamik bekleyen........
© 10 Haber
