Sevgili günlük…
29 Temmuz, Yalıkavak
Hayatımın en garip günlerinden birini yaşıyorum. Yalıkavak Edition Oteldeyiz. Genel müdürler geliyor, pazarlama müdürleri gidiyor, ardından yemek seçiminden sorumlu arkadaş gelip risotto toplarının bruschettadan neden daha uygun olduğunu anlatıyor. Bir etkinliğin düzenlenmesinde genç insanlar adlarını sadece Fine Dining restoranların menülerinde görebileceğiniz atıştırmalıklar seçip duruyorlar.
Sanırsınız ki Saint-Tropez’deyiz ve yüksek sosyete öyle bir ‘event’e gelecek ki, eğer o risotto topunun içindeki pirinç, yanında ikram edilecek beyaz şarapla uyum içinde olmazsa dünyanın içinde bulunduğu adaletsizlik kesinlikle bitmeyecek.
Mutsuzum ve mutsuz olmaktan gurur duyuyorum.
Komünist olup mücadele etmenin bir işe yarayacağını düşünsem gerçekten dağa çıkmayı isterim. Ama yalnızca boşu boşuna öleceğime eminim.
Neden bu hayatta kendime uygun bir yer, bir kafe belirleyip yalnızca oraya gittiğimi şimdi daha iyi anlıyorum. Ben bu dünyaya ait değilim. Ben yaşamıyorum, sadece var oluyorum. Bu da yetiyor işin kötüsü.
Bana, bir cumartesi öğleden sonra, “şu patlıcanları doğrasana, akşama misafirimiz var,”........
© 10 Haber
