“Terörsüz Türkiye” Komisyonu: Hoşgörünün Sınırı Nerede?
Terörsüz Türkiye Komisyonu geçtiğimiz hafta çeşitli sivil toplum temsilcilerini dinledi. (Foto: TBMM)
Resmi adı “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi” olan “Terörsüz Türkiye Komisyonu” geçtiğimiz hafta çeşitli sivil toplum temsilcilerini ağırladı. Barış ve toplumsal uzlaşı süreçlerinde sivil toplumun katılımı demokrasinin gücünü gösterir; farklı seslerin duyulması kıymetlidir. Ancak bu buluşma, sivil toplumun karanlık yüzüne dair rahatsız edici bir hatırlatmayı da beraberinde getirdi.
Komisyona davet edilen bazı örgütler, geçmişte şiddetle anılan yapılarla ilişkileri ve kadınlar, farklı inanç grupları ve azınlıklara yönelik ayrımcı söylemleriyle biliniyor. Bu durum şu temel soruyu gündeme getiriyor: Her “sivil” toplum örgütü gerçekten toplum için mi çalışıyor, yoksa bazıları demokrasiyi aşındıran bir rol mü oynuyor?
Sivil toplum genellikle demokrasi, haklar ve özgürlüklerle özdeşleştirilir. Oysa tarih bize gösteriyor ki bazı örgütlenmeler sivil alanı kullanarak demokratik değerleri yok etmeye bile çalışabilir. Türkiye’de 1990’lardan bu yana bazı dernek, tarikat ve vakıflar terör örgütleriyle bağlantılı ya da radikal ideolojilerle ilişkili oldukları iddialarıyla gündeme geldi. Sivil toplum kimliği altında faaliyet göstermeleri, demokratik süreçleri manipüle etme potansiyelini artırdı.
Benzer örnekler dünyada da var. ABD’de beyaz üstünlükçü gruplar ve silah lobileri; Hindistan’da mezhepçi örgütler; Avrupa’da neo-Nazi hareketleri “sivil toplum” etiketiyle örgütlenip ayrımcı veya şiddeti meşrulaştırıcı gündemleri yayabiliyor. Bu örnekler, “sivil” sıfatının tek başına “iyi” veya “demokratik” anlamına gelmediğini açıkça gösteriyor.
Barış süreçlerinde farklı aktörlerin dinlenmesi ve sürece dahil edilmesi elzemdir. Ancak bu kapsayıcılık bizi önemli bir ikilemle karşı karşıya bırakır: Barış........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon