menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ARAFAT DAĞI'NA KAR YAĞAR MI?

11 17
28.11.2025

Bazen bir şehri tanımak için meydanlarına değil, çoktan kaybolmuş köşelerine bakmak gerekir…
Çünkü bir kentin hafızası her zaman ayakta kalan binalarda değil; çoktan yıkılmış, yerini başka şeylere bırakmış, belki de adı bile hatırlanmayan mekânlarda gizlidir…
Giresun'un da böyle kayıp mekânları çok... Bugün birçoğumuz yanından geçip gittiğimiz boşlukların aslında zamanında nasıl bir hayata sahne olduğunu unutmuş durumdayız…
“Bu şehri yönetsin” diye seçtiğimiz belediye başkanları, milletvekilleri, bürokratlar ve STK temsilcilerinden acaba kaçta kaçı gerçek Giresun'u biliyor veya tanıyor?
Mesela, bir zamanlar şehrin en büyük eğlencelerinden biri olan eski sinema salonları… Şehir Sineması, Uğur Sineması ve Saray Sineması…
Çocukluğumuzun, gençlik yıllarımızın kaçamak heyecanını saklayan o karanlık salonların hiçbiri yok artık…
Yerlerinde şimdi marketler, depolar, otoparklar var… Yani “hiçlik” var!...
Giresun'un sokaklarında taksi camlarına asılan ve sesli anonslarla duyurulan afişlerin kokusunu, film arası içilen gazozların tok sesini kaçımız hatırlıyoruz?...
Sinema bir zamanlar sadece film izlenen yer değildi… Şehrin toplu heyecanıydı… Arkadaşlıkların dostluğa dönüştüğü, ilk buluşmaların yahut ilk evlilik tekliflerinin yapıldığı özel mekanlardı…
Eski kahvehaneler… Her mahallenin kendine ait uğrak yeri vardı. Sadece okey taşlarının sesi değil, şehrin nabzı atardı kahve masalarının etrafında…
Asmalı Kahve, Yalı Kahve, Kavlağın Dibi… Sadece bu üçünden bile yüz bölümlük dizi senaryosu çıkarırım size!...
Bugün hâlâ açık olanlar var elbette… Ama o eski kahvehanelerin ruhu başka bir şeydi… Ahşap sandalyesinde oturan ihtiyarın sessizce camdan dışarıyı seyretmesi bile bir hikâyeydi... Şimdi kahvehaneler arttı ama hikâyeler azaldı…
Ve bir de denize daha yakın olduğumuz yıllar… Sahil düzenlemeleri yapılmadan önce

© Yeşilgiresun