menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Proleter öfkenin örgütlenmesi

14 0
04.04.2025

Tarihsel bir dönemin içindeyiz. İşçi sınıfının organik birliğinin dağıldığı ve kompozisyonunda önemli değişimlerin yaşandığı bir konjonktürden geçiyoruz. Sınıf sürekli bir karşı devrimci strateji olan neo- liberal politikaların yıkıcı etkisiyle iç hiyerarşilerle bölünmüş, farklı fraksiyon ve segmentlere ayrılmış, amorfe ve atomize olmuş durumda.

Yine içine girdiğimiz konjonktürde hem yerel hem de uluslararası düzeyde tarihin en büyük proleterleşme dalgası yaşanıyor.

Bu dalga bir nevi modern çitleme pratikleri olarak biçimleniyor ve bir mülksüzleştirme, yoksullaştırma stratejiyle birlikte gerçekleşiyor.

Finans kapital stratejik saldırılarla sınıfa boğun eğdirmeye ve tahakkümünü sürekli kılmaya çalışıyor. Yeni emek kontrolü yöntemleriyle sınıfı disipline edip, artı- değer sömürüsünü artırmayı ve emeğin direncini kırmayı arzuluyor. Var olan örgütlülüğünü dağıtmak ve örgütsel arayışlarını bozmak ve parçalamak ta bu adımların devamı olarak devreye sokuluyor.

Sınıf her şeye rağmen bu ablukayı kırmaya çalışıyor.

Bu makale sınıfın kökleri son 45 yıla dayanan ve son çeyrek asırda iyice belirginleşen bastırılma, abluka altına alınmanın yanında, aktif ve pasif rıza oluşturmak için uygulanan kültür ve kimlik politikalarına karşı dipte biriken öfkeye ilişkindir. Ve bu öfkenin karakteri ve taşıdığı potansiyeli analiz etmektedir.

Sınıf aktüel olarak finans kapitalin stratejik saldırılarının farkındadır. Bu saldırıların işine, onuruna, ekmeğine ve haysiyetine yönelik saldırılar olduğunu biliyor ve görüyor. Yaşanan derin ekonomik kriz, stagflasyon ve toplumsal çürüme ve çözülme sınıfı sarsıyor. Her işyeri sınıfsal gerilimin arttığı ve sınıfsal öfkenin biriktiği odağa dönüşüyor.

Proleter öfke bütün alanları sarıyor ve sirayet ediyor. Böylesi dönemler kıvılcımların her an aleve dönüşmesi ihtimalinin arttığı dönemlerdir. Kıvılcımların sınıfsal öfkenin enerjisiyle bozkırı tutuşturmasının nesnel zeminleri bütünüyle açığa çıkmış durumda. Yaygın lokal eylemler dipte biriken enerjiyi dışavuruyor. Henüz patlamalar gerçekleşmediyse de enerji sıkışıyor ve birikiyor.

Bu noktada sınıfın öfkesi ve enerjisini kristalize edecek ve devrimci bir özne olarak (öznel ve nesnel) şekillenmesinin önünü açacak, bir Sınıf/Emek Odağının yaratılması stratejik önem taşıyor. Sınıf cephesinde böyle bir tartışma ve arayışın başlaması son derece önemli bir adım olacaktır. Bahsettiğimiz odağın bir sendikal odak olmadığını başından belirtmek gerekiyor. Son derece kapsamlı ve katmanlı bir yapının inşasından bahsediyoruz. Sınıfın tüm fraksiyon ve segmentlerini ve işsizleri bünyesinde barındıran, sınıfın yıkıcı enerjisini açığa çıkaran ve sınıfı sosyal bir anafora dönüştürecek bir yapı ve karşı duruştur sözünü ettiğimiz…

Kapitalist kriz/sosyal enkazlaşma

Bu noktada üretim süreci ve sınıfın yeni kompozisyonu üzerine kısa vurgular yapmakta yarar var. 1970’lerin ortalarından başlayarak, özellikle 1990’lı yıllarda kapitalist sistem üretim yapısını değiştirdi. 2008 krizi bu süreci derinleştirdi. Sistemin 1974-75 ve 2008 krizi olarak yaşadığı iki yapısal, organik kriz sistemin değer üretmede problemler yaşadığını şiddetle dışa vurdu. Teorik bir tanımla, kar oranlarındaki düşme eğilimi yasası sonucu sistem genelleşmiş bir kriz içine girdi. Önce devletin ekonomik aktör olarak devre dışı bırakılması ve bir “gece bekçisine” dönüştürülmesiyle, yoğun ve derin metalaşma şeklinde gelişen süreç, radikal özelleştirmelerle finans kapitalin açlığına yanıtlar üretti. Kapitalist devlet ve finans kapitalin kriz karşıtı bu politikaları neo- liberalizm diye tanımlandı.

Neo-liberal karşı devrimci dalga ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasal boyutları olan kompleks ve katmanlı politikaları içermekteydi. Bir manada karşı devrimin sürekliliğini ifade etti. Sınıfın atomizasyonu ve örgütsel varlığının dağıtılması yanında toplumun sosyal enkaz haline getirilmesi hedeflendi.

Özelleştirmeleri, kamusal alanın başta eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, ulaşım, madenler, toprak, kamu arazilerinin özelleştirilmesi izledi. Hatta bu adım, neo-liberal politikaların en rijit ikinci ayağı olarak değerlendirebilir. Bu sürecin üçüncü adımı ve aktüel olarak yaşanan ise başta işçi sınıfı olmak üzere, alt sınıfların fiilen yurttaşlık ve anayasal haklarının gaspıdır ya da yok sayılmasıdır.

Bu merhale ve toplam süreç otoriter düzenlemeleri koşulladı. Devletin dönüşümü yönünde ciddi adımlar atıldı. Yasamanın ve yargının yürütmeye tam tabiliği şeklinde uygulamalar devreye sokuldu. Süreç yürütmenin sadece yasama ve yargı üzerindeki belirleyiciliğinin artması, ona tabiliği ve gücün yürütmede konsantrasyonu değil, bunu yanında toplumun ve toplumsal yaşamın düzenlemesinde yürütme erkinin olağanüstü inisiyatif kazanması anlamına geldi. Gramsci’nin kavramlarıyla zor ve hegemonya aygıtlarının bütününün yürütme tarafından kontrolü ve denetlemesini ifade etti. Carl Schmitt’in olağanüstü hal teorisine uygun pratikleri yaşıyoruz.

Bir manada olağanüstü rejimlerin olağanlaşması/normalleşmesiyle karşı karşıyayız. Başka bir boyutuyla bu gelişmeler yeni otoriter devletlerin ve yeni faşizmin inşa süreçlerini ifade ediyor. İçine girdiğimiz küresel faşist dalga söylediklerimizi doğrular niteliktedir.

Yeni kapitalist devlet, toplumu paryalaştırarak, çöp yada artık nüfusa dönüştürme adımları atıyor. Kapitalizmin işleyiş yasaları hükmünü çıplak bir şekilde gösteriyor. Marx’ın artık nüfus kavramı, artı-değer kavramıyla ortaya koyduğu muazzam ekseni besleyen temel kavramlardan biridir. Kapitalist sistemde her an sömürülmeye hazır insan topluluklarını ifade eder. Bir nevi kapitalist nüfus yasasıdır. Maksimum sömürünün ayrılmaz parçası olarak devrede tutulur.

Yeni sermaye birikim rejimi

Yaşananlar aynı zamanda yeni sermaye birikim rejiminin önünü açtı. Ya da benzer anlama gelen kapitalizmin yeniden yapılanmasıyla karşı karşıya kaldık.

1990 yıllarda post-fordizm, toyotizm, kalite çemberleri gibi üretim teknikleri üzerinden tartışılan bu süreç (halende benzer göndermeler yapılmaktadır), süreci sermayenin ihtiyaçları ve yönelimleri (küreselleşme) üzerinden okuyan içerikteydi. Aslında Marksist anlamda kapitalist emek süreci, bu kavramlaştırmaların sınırlılığını aşar ve kapitalist krizin bir bağlama oturmasını ve sınıfın yeni biçimlenişini kapsar ve zengin veriler sunar.

Post modernizmin şık bir ifadesi olan post Marksizmin ideolojik etkisi altındaki sosyalist hareket tartışmayı bu eksene çekme beceresi gösteremedi. Bunun somut yansıması sınıftan farklı düzeylerde kaçış oldu.

Örneğin H. Braverman’ın erken bir dönemde kaleme aldığı ve son derece yetkin ve esin kaynağı olabilecek Emek ve Tekelci Sermaye (1974) adlı çalışması kapitalist emek süreci, tekelci kapitalizm teorisi ve kriz analizi üzerinde durur. Sınıf mücadelesinin yeni ritmini analiz etmeye ve çözmeye çalışır.

Son 45 yıllık süreçte sermayenin uluslararasılaşması derinleşti. Bu dönemde teknoloji alanında sanayi 4.0, yapay zeka, robotik ve çip teknoloji gibi muazzam gelişmeler yaşandı. Yeni uluslararası işbölümünün önü açıldı. Merkez ülkeler yüksek teknolojinin kullanıldığı alanlar haline gelirken, kar marjı düşük yoğun emek gerektiren ya da kirli teknolojiler çevre ülkelere kaydırıldı. Kirli teknolojilerin bazı geç kapitalistleşen ülkelerde yoğunlaşması ve sermaye ihracı bu ülkeler arasında bir hiyerarşiyi ortaya çıkardı. Güney Kore, Bangladeş, Endonezya, Arjantin, Türkiye, Güney Afrika, Filipinler, Malezya gibi ikinci kuşak kapitalist ülkeler olarak dikkat çekti.

Bu ülkeler aynı zamanda küresel fabrikanın parçası gibi konumlandı. Geçmişteki fabrika içindeki işbölümü dünya çapında gerçekleşmeye başladı. Bir anlamda dünya fabrikalaştı, ülkeler atölyeleşti. Küresel tedarik zinciri oluştu. Esnek üretim modelleri hayata geçirildi. Çarpıcı bir örneği ABD orjinli Dell marka bilgisayar üzerinden verebiliriz.

Dell’in bataryası Meksika’da, dizaynı Teksas’ta, hafıza kartı Almanya’da, CD-DVD sürücüsü İsrail’de, grafik kartı Çin’de, güç adaptörü Tayland’da, hard disk sürücüsü Singapur’da, güç kablosu Hindistan’da, mikro işlemcisi Costo Rico’da üretiliyor, Malezya’da monte ediliyor, daha sonra tüm........

© Yeni Yaşam