İkta’dan günümüze: Rantın sürekliliği, adaletin çöküşü ve Rojava deneyimi
Kooperatifler köylüyü, komünler kenti, meclisler halkın iradesini doğrudan üretim ve paylaşımın merkezine koyuyor. Bu modelde devletin rolü azalıyor, toplumun rolü artıyor. Rojava, ikta mantığının bin yıllık gölgesini kırmaya çalışan bir toplumsal deneyimdir.
Sinan Cudi
Bugün Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye baktığımızda devletin ekonomiyle kurduğu ilişkiyi belirleyen şeyin adalet ya da eşitlik değil, rant düzeni olduğunu görmek zor değil. Türkiye’de kamu ihalelerinin aynı birkaç şirkete verilmesi, Suriye’de savaş ekonomisinin rejim yanlısı milisler ve iş insanları eliyle yürütülmesi, Irak’ta petrol gelirlerinin toplum yerine dar çevrelerin kasasına akması hep aynı zihniyetin ürünüdür. Bu tabloyu yalnızca bugünün yolsuzluğu ya da fırsatçılığıyla açıklamak eksik kalır.
Türkiye örneğiyle başlayalım.
Cengiz Holding, kamu kaynaklarının en bilinen adreslerinden biri haline geldi. 2002’den bugüne milyarlarca dolarlık ihale alan şirket, havaalanlarından köprülere, üniversite kampüslerinden hastanelere kadar ülkenin dört bir yanında projeler yürütüyor. Yurttaşın vergisiyle oluşan kamu bütçesi, birkaç şirketin kasasına aktarılıyor.
Bu durum bize ikta sistemini hatırlatıyor: Abbasiler döneminde köylü toprağından elde ettiği ürünü ikta sahibine teslim ederdi, bugün ise yurttaş emeğinin karşılığı olan vergi, devlet aracılığıyla belirli şirketlere devrediliyor. O dönemde ikta sahipleri askerlerini, maiyetini beslerdi. Bugün ise şirketler, iktidar çevresiyle simbiyotik bir ilişki kurarak siyasal gücü besliyor.
Suriye’de tablo daha da çıplak. İdlib’deki Watad Petroleum örneği aynı zihniyetin diğer yüzünü oluşturuyor. HTŞ’nin kontrolündeki bölgede yıllarca petrol ve akaryakıt ticaretinde fiili tekel haline gelen şirket, bir........
© Yeni Yaşam
