Çifte standart
Yaşadığımız topraklarda, iktidar ve muhalefetin aynı resmi kaynaktan, aynı ideolojiden besleniyor olmasının çok temel bir sorun olduğunu defalarca dile getirdik. Bu durum gerçekten de coğrafyamızın temel meselesi. Demokrasinin, insan haklarının, kadın özgürlüğünün üzerindeki baskıların da en büyük nedeni bu iktidar ve muhalefet olarak tanımlanan güçlerin aynı kaynaktan besleniyor olması. Bu maalesef ki çifte standardı da beraberinde getiriyor. Coğrafyamızda, kuruluş ideolojisinin oluşturduğu ve yaşamın tüm alanlarına yayılan ötekileştirme ve nefret pratiklerini tartışmadan hiçbir sorunun çözülebileceği inancında değilim. Ve muhalefeti de -özelikle son 10 yılda- sadece Tayyip Erdoğan’a karşı muhalif olmak olarak tanımlayanların da çok eksik davrandıklarını düşünüyorum. Muhalif olmak demek rejime, sisteme, ideolojiye muhalif olmak demek. Çünkü yaşadığımız coğrafyada yıllardır dile getirdiğimiz gibi sadece Türk ve Sünni Müslüman kimliği üzerinden şekillenmiş bir algı, bir düşünceler bütünü ve bir hukuk sistemi var. Bunun dışına çıkanlar yani bize dayatılan resmi ideolojinin kırmızıçizgilerine karşı çıkanlar bunları yüksek sesle eleştirenler, zaten her zaman baskı altında oldular ve olmaya devam ediyorlar.
Coğrafyamızda yaşanan birçok hak ihlali maalesef zamanında görülmüyor, daha doğru bir deyimle görülmek istenmiyor. Biz bunu 90’lı yıllarda çok yakıcı bir biçimde yaşadık. 90’lı yıllarda Kürdistan’da yaşanan hak ihlalleri, kontra cinayetleri, gözaltında kaybetmeler, köy yakmalar bugün itiraz eden kitlelerin gündemine girmedi, giremedi, çünkü girmesini istemediler, çünkü devlete inandılar. O nedenle de insan hakları savunucuları olarak biz hep yalnız kaldık. Bugün Cumhuriyet Halk Partili (CHP) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve birlikte çalıştığı arkadaşlarının gözaltına alınmaları ve tutuklanmalarının (ki son derece haksız buluyorum) ardından Saraçhane’de ortaya çıkan ve çok........
© Yeni Yaşam
