‘Toprağın üstü ‘Altın’dan değerli’
Kırşehirli çevre platformlarının oluşturduğu bir pankartta “Toprağın Üstü Altından Değerli” yazıyordu. Hatta içlerinden biri; “Kırşehir küçük, şirin bir yer.” diyerek de yaşam alanlarını neden korumak gerektiğini açımlıyordu. Ama o, mücadelenin hedefine sadece herhangi bir şirketi koyuyordu. Bunun bir devlet politikası olduğunu, devletin çok çok pahalı savaş envanterine kendi halkından daha fazla yatırım yaptığını, Amerikan silah şirketlerini, savaş çığırtkanı borazan medyasını, trollerini, yandaş sermaye gruplarını ancak ülkenin her yanını maden sahasına dönüştürerek doyurabildiğini görmüyordu. Çünkü bilinci, ekolojik mücadelenin esas olarak toplumsal bir mücadele olduğuna ermiyordu.
Bilinci buna ermiyordu diyerek de elbette bu insanları suçlayıp eleştiremeyiz. Zira biliyoruz ki toplumsal mücadele bilinci genellikle dışarıdan yaşam alanlarına yansır. Bilinç, tamamen entelektüel bir çalışma sonucu olarak gelişir, olgunlaşır ve zamanla toplumsallaşır. Dolayısıyla halklar da doğru bir öncü güçle buluşmuş olur. Mücadelenin toplumsal karakteri de zaten böyle bir oluş sürecini zorunlu kılar. Kapitalist modernite, kendi bilme biçiminin ardına korkunç laboratuvarlar ve akıl gücü yığmış, onları özel olarak fonlandırarak kendisini sürdürme gücü yaratmıştır. Dolayısıyla halk hareketleri de kendi öncü güçleri etrafında birleşerek alternatif güç alanlarını yaratmak zorunda kalmışlardır. Şayet bugün yaşam alanlarımızı daha güçlü savunamıyorsak bu yaşam alanlarımızla kurduğumuz bağla doğrudan ilintilidir. Onun için Réber Apo, “entelektüel çabalar, bilgi ve bilim çalışmaları toplumsal doğanın temel varoluş hali olan ahlaki ve politik toplum kapsamında geliştirilmelidir. Uygarlık........
© Yeni Yaşam
