PİRİN EŞİĞİNDE
Güneş tam tepeye varmak üzereydi. Bozkırın sararan otlarının arasında, günün en bunaltıcı sıcağında hâlâ yola devam ediyorlardı. Seher vaktinde yola koyulmuşlardı ama yol bitmek bilmiyordu. Zaten onlar bu yola çıkmadan önce çoktan bu meşakkati göze almışlardı. Bir yandan insanı kendinden geçiren sıcak, bir yandan ucu bucağı belli olmayan bozkır ve bu yolda karşılaşılan türlü zorluklar… Hepsi elbet son bulacaktı, gidilen bu yolda bunlara katlanmak onların vazifeleriydi. Hem onlar bu yola çıkmayı, bu yolda mücadele edip zorluklara göğüs germeyi kendileri tercih etmişti. İmanın gücüyle çıkılan yolda elbette ki bozkırın sıcağı, yolun zorluğu yıldıramazdı.
Peki kimdi bu imanın gücü ile yola koyulanlar? Yola yıllarını vermiş, ömrünü vakfetmiş, erenler meclisinde nice güller dermiş Pîr. Onun davasına yıllar sonra ortak olmuş, erenler meclisinde derilmiş bir gül, Pîr eşiğine kendi rızası ile adım atmış bir deli gönül. Aradığının ne olduğunu bilmeden, yıllarca gönlünde eksik olanı bulmaya çalışan ve derdinin ne olduğunu, devasının ne olacağını erenler meclisinde bir ülküye hizmet ile bulan yeni yolcu. Bozkır bu sefer de onların bu yolcuğuna tanık olacaktı.
Güneş tepeye çoktan varmış ve üç yolcu epeyce terlemişti. Torbalarında da az su kalmıştı. Yol bitene kadar onunla idare etmek zorundaydılar. Bu yola ilk defa çıkan ve daha toy olan yolcu, biraz yakınıyordu halinden. Bu sıcakta, bozkırın ortasında, daha yeni tanıştığı insanlarla ne gibi bir işi vardı da bu zorluğa katlanıyordu? Deli miydi yoksa gerçekten hakikat yolunun yolcusu olmaya, yola kendini vakfetmiş olanlarla birlikte yürümeye razı olarak mı her şeyi geride bırakıp sırtlanmıştı heybesini?
Bir yanda kafasını kurcalayan bu sorular, bir yanda yanındakilerin yolun ehemmiyeti hakkındaki sohbetleri… Kafasındaki sorular yola devam edip etmeyeceği hususunda onu bin bir derde sokuyordu. Lakin yanındaki iki dervişin sohbeti kafasını kurcalayan sorulara cevap oluyordu. Dert edindiği konulardan daha mühim dertlerin olduğunu onların etkileyici sohbetinden öğreniyordu. Bozkırın sıcağında onların bu sohbeti, yeni yolcuyu yakıp kavuruyordu. Muhabbetin ateşinde huzur buluyordu.
Yeni yolcu, onların gönüllere şifa olan sohbetini can kulağı ile dinliyordu. Sonra birden Pîr ve can dostu o doyumsuz sohbetlerine ara vererek yeni yolcuya doğru kafalarını çevirdiler. Pîr yüzündeki hafif tebessüm ile:
– Yola çıkalı saatler oldu neden hâlâ bir çift laf etmedin? Bu uçsuz bucaksız bozkır illa ki seni bir tefekküre meylettirmiştir. Düşündüklerini, sorguladıklarını bizimle de paylaş. Muhabbetimize sen de ortak ol.
– Evet, düşündüm hem de sizin konuştuklarınızı dinledim. Konuştuklarınız, zihnimi ve gönlümü bilinmeze sürükleyen suallerin bir nebze de olsa cevabı oldu. Lakin bu sıcakta, güneşin altında onca yol gelmemizi hâlâ anlamış değilim. Şimdi nereye varacağız, bizim akıbetimiz ne olacak, bu zorluğun bir mükâfatı olacak mı?
Pîrin can dostu:
– Hele azıcık sabır Ham Turna, daha bu sabah girdin eşikten. Ne bu acelen? Hem söyle bakalım, sen sonundaki mükâfat için mi geldin bizimle? Yoksa rahmetten ve hoş sohbetten nasiplenmek için mi bu yola koyuldun? Mükâfat, Pîr’imin eşiğinde, bu eşikte derilen güllerin hoş sohbetinde ve inanmış gönüllerin dava için mücadelesinde.
Yeni yolcu:
– Sohbetiniz, gözümü gönlümü açtı. Sanki yılladır uyuyormuşum da birileri gelip uyandırmış gibi hissediyorum. Neler olup bittiğine yıllardır kör, sağır, dilsizmişim. Şunu fark ettim ki sizin yolunuz hak yolu imiş. Lakin anlamadığım husus mücadele nasıl bir mükâfat olabilir ki?
Pîrin can dostu:
– İşte cevap da tam burada Ham Turna. Yolun hak yolu olduğuna, hakikat yolu olduğuna tüm kalbin ve benliğinle iman etmekte. Biz, derilmiş güller olarak verdiğimiz bu mücadelede; inandıklarımız için çaba sarf ettiğimiz, her geçen gün yeni yolcuları onların rızası ile davamıza ortak ettiğimiz için mükâfatımız paha biçilemez oluyor. Aslında derdimiz aynı zamanda dermanımızdır da. Derdi çekmeye talip her âşık bilir ki derdi onun ruhuna ve gönlüne şifa gibi gelir. Ayrıca davamız Allah’ın rızasını kazanmak, ona layık takva sahibi bir kul olmaktır. Bunları düşündükçe imanın perçinlenir, dava için gereken işleri yaparken hep aynı heyecan ile işlerine koyulursun. Biz derilmiş güller olarak Pîrin eşiğinde samimiyeti, güveni, sevgiyi düstûr ediniriz. Tabi daha nice değerlerle bu eşikte bulunuruz, aramızdaki muhabbet tam da buradan gelir. Samimiyetin, güvenin, sevginin vücut bulmuş hali olan erenler meclisinde her gün daha çok mükâfata erersin. Sen bu işleri yaparken bilirsin ki bir amaç uğruna yapıyorsun, inandığın uğruna mücadele veriyorsun ve bildiğin, sevgi duyduğun bir davada bulunuyorsun. Eğer sen bunun şuurundaysan yolda verdiğin mücadele de mükâfatın da katbekat artacaktır. Bunları yaşadıkça ne için mücadele verdiğini her gün daha iyi anlayacaksın. Yaptığın işler insanların iyiliği için olduğundan bu iyilik onlarda karşılık bulduğunda mükâfata ereceksin. Derdi çekmeye talip olan âşık karşılıksız, hiçbir şekilde menfaat gözetmeden mücadele eder. Allah’ın rızasını kazanacağını bildiğinden mükâfatın yüce Allah tarafından........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d