menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Suriye’de tekerrür eden tarih ve yıkılan “korku ve iktidar” denklemi

31 0
24.09.2025

Suriye’de 14 yıl boyunca başta el-Nusra sonradan HTŞ komutası altında bir mücadele veren Ahmet Şara ve ekibinin ülke yönetimini devralmasından bu yana ileri sürülen

en önemli korku, iktidarı ele geçirdikleri takdirde Suriye’nin bambaşka ve İslamcı-ideolojik bir şiddet sarmalına düşeceğiydi.

Bu tarz korkuların bizzat Suriye’yi tam bir şiddet ve istibdat ile yönetenlerin iktidarlarını sürdürmeye dönük önemli bir propaganda olduğundan yana hiç kuşkumuz yoktu bizim.


KORKU VE İKTİDAR DENKLEMİ

Olay tam bir “korku ve iktidar” denklemi içinde bu şekilde devam ediyordu.

Yüzyıl boyunca en büyük baskıları çoğunluk halk (Sünni-Arap halk) üzerinde uygulayan ve onlara yönelik bir soykırım yapan rejim bu denklem üzerinden kendisini dünyaya “sıtma” olarak gösteriyor, böylece kendisinin “ehven” görülmesini sağlıyordu.

Soykırım da yapsa Seydnaya gibi insanlık suçlarını sistematik olarak irtikap da etse

, ülkeyi bir

captagon

üretim merkezine de dönüştürse, dünyaya bolca mülteci de ihraç etse,

kendisine karşı savaşan muhalifler ne de olsa “İslamcı teröristler” idi

. Bu korku ve iktidar dengesi ne yazık ki bugün İslamcıları demonize eden bütün rejimlerin en iyi üretip sattıkları bir ideolojik ürün.

Bu ürün sistematik olarak üretilmiş olsa da Baas rejimini daha fazla taşıyamadı. Bugün Suriye’de yönetimi ele geçirmiş olan kadro hiç de beklendiği gibi ülkeyi bir şiddet sarmalına sürüklemedi, kimseden intikam alma yoluna bile gitmedi.

Bugün “azınlık hakları” diye tutturanları aslında utandırması gereken sahneler var demiştik.

Tabii ki her şeyden önce bu sahnelerin Şara ve ekibinin kendiliğinden kaynaklanan erdemleri değil.

Takip ettiklerini söyledikleri, uğruna mücadele verdikleri İslam’ın en rutin uygulamalarından başka bir şey değil.

13 asır boyunca bu topraklarda ve başka topraklarda hükmetmiş olan Müslümanlar hiçbir zaman azınlıklara karşı gaddarca uygulamaların failleri olmamış, bilakis onları kendi inançlarında, kültürlerinde serbest, cemaat hayatlarında özerk bırakarak İslam medeniyetinin ayrılmaz bir parçası kılmışlardı.


KORKU FİLMLERİ YAPIP BAŞROLÜNÜ DAEŞ’E VERDİLER

Tam da bu nedenle o azınlıklar bugün çoğunluk kültürünün içinde erimeden, yok olmadan hayatiyetlerini sürdürebiliyorlar.

İslamcı gruplara dair korkular zaten kendi ürettikleri ve destekledikleri, başrollerini de DAEŞ benzeri örgütlere verdikleri senaryoların bir gereğiydi.

Korku filmleri üretip sahneye koydular.

Hedefleri de İslam’ın korkulacak bir din ve anlayış olduğunu anlatmaktı. O........

© Yeni Şafak