Âlimlerin heybeti
Geçtiğimiz hafta boyunca 50 İslâm ülkesinden 150’den fazla ismin katılımıyla İstanbul’da düzenlenen “İslâmî ve İnsanî Bir Sorumluluk: Gazze” üst başlıklı istişare toplantıları, Müslüman toplumların hayatında âlimlerin oynadığı / oynaması beklenen rolü bir kez daha gündeme taşıdı. İstanbul buluşmasına dair bazı eleştirileri ve bunlara verilebilecek muhtemel cevapları geçen yazımda dile getirmiştim. Bugün, “Âlimler heybet ve vakarlarını nasıl korumalı?” sorusu bağlamında birkaç noktaya işaret etmek istiyorum. Zira ulemâ sınıfı için, heybet ve vakarın korunması, sözlerin etkili olması ve insanlara önderlik edebilme bağlamında kritik bir mecburiyet. Heybet ve vakar olmayınca, söylenen sözlerin muhataba tesir edeceğini beklemek de beyhude.
Çok sayıda şarttan bahsedilebilir elbette, ama herhalde şu dokuz madde üzerinde mutabık kalmak mümkündür:
*Âlim, ilmiyle âmil, hayat tarzı ve çizgisiyle müstakim olmalıdır.
*Âlim, İslâmî bünyeyi oluşturan bütün farklı unsurlarla iletişim ve irtibat kurabilmelidir.
*Âlim, siyasî şuurunu diri tutmalı, ancak siyaset kurumuyla ilişkilerinde dengeyi muhafaza etmelidir.
*Âlimin müstakil bir kazancı, akarı veya sponsoru bulunmalı, maişet için insanlara -hele de talebelerine- el açmak zorunda kalmamalıdır.
*Âlim, uçlara ve sosyolojinin........
© Yeni Şafak
