Yaşam üçgeni: Rakamlarla Türkiye’de kadın olmak
Kadın olmak… Dünyanın hemen her yerinde farklı zorluklar içeren, bazen sessiz bazen de oldukça gürültülü bir mücadele.
Okuryazarlık oranında eksik, iş gücünde yetersiz temsil edilen, siyasette parmakla sayılacak kadar az, güvende hissetme konusunda ise sürekli alarm modunda ödülü olmayan sade bir mücadeleden ibaret bir yarışın istatistiğine dönüşmek gibi kadın olmak… TÜİK’in “İstatistiklerle Kadın, 2024”
raporu bize kadınların toplumsal hayatta ne kadar zorlu bir parkurdan geçtiğini gösteriyor.
EĞİTİM VE İŞ GÜCÜ: DAHA FAZLASI MÜMKÜN MÜ?
Türkiye’de 25 yaş üstü nüfusun %3,1’i okuryazar değil. Ancak burada çarpıcı olan detay, erkeklerde bu oranın %0,8, kadınlarda ise %5,4 olması. “Oku da büyük adam ol” lafı ile büyük adam olma erkeklere bırakılmış gibi görünüyor. Yükseköğretim mezunu oranlarında bile fark devam ediyor: Kadınların ",7’si üniversite mezunu iken, erkeklerde bu oran &,2. Kadınlar üniversite okuyor mu? Okuyor. Ama iş bulabiliyorlar mı? İşte asıl mesele burada başlıyor. Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı 5,8, erkeklerin ise q,2. Yani kadınların neredeyse üçte ikisi iş hayatına giremiyor. Bu yetmezmiş gibi, istihdam oranında da büyük bir uçurum var: Kadınların istihdam oranı 1,3, erkeklerin ise e,7. İşsizlik oranı da kadınlar için daha yüksek: Erkeklerde %7,7 iken, kadınlarda ,6. Kadınlar iş hayatında yeterince yer bulamıyor. Bulanlar da çoğu zaman hak ettiklerini alamıyor.
Cinsiyetler arası ücret farkı her eğitim seviyesinde erkekler lehine devam ediyor. Yükseköğretim mezunu kadınlar, erkeklere göre ,4 daha düşük maaş alıyor. Hangi sektöre bakarsanız bakın, kadın emeğinin karşılığı aynı oranda alınmıyor.
Ne yapmalı? Öncelikle kadınların iş gücüne katılımını artırmak için kreş desteği, esnek çalışma modelleri ve kadın girişimcilere yönelik teşviklerin artırılması şart. Ayrıca eşit işe eşit ücret anlayışının hakim kılınması önem taşıyor.
SİYASET VE YÖNETİMDE KADININ........
© Yeni Şafak
