Tüketicinin yeşil tonu
Sürdürülebilirlik kavramı günümüzde vitrinleri, ambalajları ve neredeyse tüm iletişim mecralarını süslemeyi sürdürüyor. Ancak sürdürülebilirlik kavramı gerçekten de geleceği kurtarma planının bir öznesi mi yoksa bilinçli bir ürün yerleştirmesi mi? Doğa dostu “yeşil imaj” çizmenin ötesinde, sürdürülebilirlik hayatta kalmaya dair kolektif bir irademi yoksa pazarlama departmanlarının icadı bir duyarlılık makyajı mı? Son yıllarda yayınlanan araştırma raporları tüketicinin sürdürülebilirliği sadece bir trend olarak görmediğine, bir yaşam refleksi, bir ahlaki pozisyon hatta ekonomik bir tercih olarak benimsediğine işaret ediyor. Yeşilin tonu artık sadece ürün ambalajlarında değil aynı zamanda tüketicinin zihin haritasında, alışveriş sepetinde ya da sosyal medyadaki tercihlerinde belirginleşiyor. Rengin tonu ise tüketici ve markalar arasındaki ilişkinin derinliğine bağlı olarak değişiyor.
YEŞİL DURUŞ
Deloitte’un 2025 verilerine göre tüketicilerin V’sı son altı ayda aşırı hava olaylarına maruz kalmış durumda. Bu durum, iklim değişikliğinin soyut bir tehdit değil, bireysel bir deneyim olarak yaşandığını ortaya koyuyor. McKinsey’in aynı döneme ait gözlemleri de bu algıyı destekliyor: Tüketiciler, ekonomik kaygılara rağmen harcamalarını “konfor ve değer” temelinde yaparken, sürdürülebilirliği de bu değerlerin bir parçası olarak görüyor. Natural Marketing Institute (NMI) araştırması ise bu bilinç düzeyinin sadece üst gelir gruplarına ait olmadığını gösteriyor. ABD’deki tüketicilerin p’i artık daha fazla tasarruf ediyor, yeniden kullanıyor ve çevreye duyarlı seçimlerde bulunuyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de benzer bir yönelim gözlemleniyor.
GREENWASHING (YEŞİL AKLAMA)
Tüketici bilinci arttıkça radarına takılan faktör sayısı giderek artıyor ve daha sert bir denetim duygusu inşa edilmiş oluyor. Areda Piar verisine göre organik/doğa dostu içerik, bir markayı tüketici nezdinde değerli kılsa da tüketici artık “organik”,........
© Yeni Şafak
