menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Saklambaç bitti!

11 0
23.04.2025

Türkiye’de doğurganlık oranlarının nüfusun kendini yenileyebilmesi için gerekli oran olan 2,1’in altına düşmüş olması, çocuk nüfusu oranının %,5 seviyesine inmesi her dört kişiden üçünün yaşlandığına işaret ediyor. Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve kültürel dönüşümüne işaret eden bu oranlar politik zemin ile sosyolojik gerçekliği buluşturuyor. 1950’de çocuk nüfusu toplam nüfusun neredeyse yarısını oluşturuyor idi. Nüfus projeksiyonlarının demografik göstergelerdeki mevcut yapının devam edeceğini varsayan ana senaryosuna göre çocuk nüfus oranının 2030 yılında ",1, 2040 yılında ,9, 2060 yılında ,9, 2080 yılında ,2 ve 2100 yılında ,5 olacağı öngörülüyor. Bugünkü manzarada bir zamanlar gökyüzünü süsleyen uçurtmaların ipinin elimizden kayma olasılığı giderek artıyor. Bırakın uçurtma uçuran çocukları uçurtma satan amcaları bulmak dahi şans olacağa benziyor. Bu sadece yaşlanan bir toplum anlamına gelmiyor; aynı zamanda üretkenlikte düşüş, eğitim sisteminde öğrenci sayısında azalma, iç talepte daralma gibi ekonomik ve yapısal sonuçları da beraberinde getiriyor. Yani doğum oranlarındaki düşüş,

sadece nüfus sayısı değil; sosyal sistemlerin sürdürülebilirliğiyle doğrudan ilişkili hale geliyor.


GENÇLER NEDEN ÇOCUK İSTEMİYOR?

Ebeveynlik giderek duygusal bir karar olmaktan çıkıp, maliyet ve risk hesabı haline geliyor. Ekonomik belirsizlikler, barınma krizleri, güvensiz iş koşulları, kariyer kaygıları, toplumsal baskılar ve bireysel yaşam arzusu birleşince çocuk sahibi olmak gençler için bir tercihten çok risk haline geliyor.

Yaşam tarzı açısından sürdürülebilirliğinin de sorgulandığı çocuk sahibi olma meselesi gençlerin gözünde bir şirketin yatırım planı kadar büyüyor. Haliyle bugünün gençleri çocuk sahibi olmak istemiyor değil; çocuk sahibi olmayı hayatlarının gerçekleriyle uyumlu bulmuyor.........

© Yeni Şafak