Nasılsın?
En son kim size içten bir şekilde “nasılsın” diye sordu mesela. Basit gibi görünen, üç hece sekiz harften oluşan ‘nasılsın’; bir dağın ağırlığını taşıyacak kadar hassas bir kelime aslında. Günde onlarca yalandan “nasılsın” sorusuna yalandan “iyiyim, sen nasılsın” yanıtını vermiyor muyuz?
Oysa senin, benim, bizim beklediğimiz öyle geçerken sıradan edilen bir laf değil, gözlerinin içine bakarak, sesin titreyişini fark ederek bir “nasılsın”. Herkes sorar gibi yapar ama çok azı cevabını gerçekten duymak ister. Belki yorgun bir beden içinde hiç susmayan bir kafa ile fırtınalar kopsa yıkılmazsınız ama başınızı okşasalar oturup saatlerce ağlarsınız. Gırtlağa kadar dolup hiç kimseye bir şey anlatamamanın verdiği hissi yaşarsınız kendi kendinize. Çünkü hata hep sizdedir, siz herkesi her şeye razı olduğunuza alıştırmışsınızdır.
Bir araba dolusu adamdan dayak yemiş gibi hissettiren cümlelere ev sahipliği yapar, kırıldınız diye suçlu olur, her şeyden soğuyup her şey yolundaymış gibi yaşarsınız. Sahi en son kim size nasılsın diye sordu, hatırlıyor musunuz, ben hatırlamıyorum.
TÜİK’in 2024 verileri de bu ruh hâlini sayılara döküyor aslında. Mutlu olduğunu söyleyenlerin oranı bir yıl içinde R,7’den I,6’ya düşmüş. Yani her iki kişiden biri “iyiyim” dese de, içten içe bunu hissetmiyor. Üstelik mutsuz olduğunu beyan edenlerin oranı da artıyor. Bu tablo, “nasılsın” sorusunun içinin neden bu kadar boşaldığını istatistiksel olarak da ortaya koyuyor.
HERKES YANGIN YERİNDE, KİMSE HORTUMU TUTMUYOR
Değişen ekonomik ve kültürel yapılarımız bizleri sadece fiziksel değil derin psikolojik düzlemde de giderek zorluyor. Modern yaşamın getirdiği rekabete dayalı tempo ve sürekli var olma baskısı insanların kendi aralarında en temel insani temas olan “nasılsın” demeyi dahi yüzeysel bir nezaket kalıbına indirgiyor. İçinde bulunduğumuz........
© Yeni Şafak
