Köy yumurtası, şehirli fiyatına…
Ağustos ayı enflasyonuyla Türkiye ekonomisinin içine girdiği tablo, yalnızca rakamların diliyle değil, sokaktaki hayatın gerçekleriyle de okunması gereken derin bir yapısal krizle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. TÜİK’in açıkladığı 2,95’lik yıllık TÜFE oranı, yüzeyde iyimserlik yansıtıyor olabilir; ancak alt kalemlere bakıldığında, gıda, konut ve eğitim enflasyonundaki kalıcılık, dar ve orta gelirli kesimleri artık sıkıntıya sokan bir döngüyü ortaya koyuyor.
Ağustos ayı gıda, konut ve eğitim enflasyonu aslında her yıl olduğu gibi bu yıl da eylül ayında gelecek çığa işaret ediyor. Yağmur duası misali proteine kavuşmak için dua zincirleri kurulduğu, dengeli beslenmenin market raflarında mahsur kaldığı, gıda enflasyonunu bir türlü tüketemediğimiz bir dönemden geçiyoruz. Konut meselesi zaten başka bir boyutta. TÜİK her ne kadar “kira artış oranı 9,62” dese de, ev sahipleri öyle düşünmüyor. Gerçek hayatta P’nin üzerinde artış isteyen ev sahipleriyle pazarlık yapan kiracılar için artık kontrat yenilemek değil, tahliye etmeye ikna olmamak başarı sayılıyor. Şansa kalan bir ayrıcalığa dönüşen barınma sistematik bir erozyona doğru hızla ilerliyor. Eğitim desen, “devlet okuluna yollarsak kurtarır” efsanesinin sonuna doğru ilerliyoruz. Her ne kadar sistem kayıt ücreti, yardımcı kaynak yok dese de var olduğunu ve ortaya çıkardığı yükün ne olduğunu biliyoruz. Kırtasiye, forma, servis, kantin… Derken çocuğun okula başlamasıyla beraber aile bütçesi de okula yatılı girmiş oluyor. Özel okul, kurs gibi şeyler artık orta sınıf için bile “hayal gücü egzersizi”ne dönüşmüşe benziyor. Enflasyon rakamlarının ötesinde iş gücü piyasalarındaki beceri ve nitelik uyumsuzluklarını da görünce eğitimin kendisinin değil, sadece masrafının büyüdüğünü çıplak gözle görür hale geliyoruz.
Bütün bu tablo, yalnızca ekonomik bir........
© Yeni Şafak
