Sünnetullah’ı sorgulamakla değil çalışmakla yükümlüyüz
Yaratıldığı günden beri dünyanın yeryüzü kabuğundaki sismik, halklarındaki sosyal hareketlilik belli aralıklarla ama kesintisiz olarak devam etmiştir. Sismik hareketlilik için yaptığımız “beşik gibi sallanma” benzetmesi, sosyal hayat için de aynıyla geçerlidir.
İnsan için mesele bu bitmeyişin hikmetini, neden ve sonuçlarını kendi zamanına ulaşan örnekleriyle göre doğru görmek, aklen ve imanen doğru idrak etmektir. Nitekim “Çünkü yeryüzünde büyüklük taslıyor ve kötülük tuzakları kuruyorlardı. Halbuki kötülük tuzakları, kuranların ayağına dolaşır. Yoksa onlar öncekilere uygulanan yasalardan başkasını mı bekliyorlar? Allah’ın yasalarında (sünnetillah) asla bir değişme bulamazsın; Allah’ın yasalarında asla bir sapma da bulamazsın. Yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı ki kendilerinden öncekilerin sonu nice olmuş görsünler! Kaldı ki onlar bunlardan daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Allah’ın kudretine karşı durabilecek yoktur. Şüphe yok ki O her şeyi bilmektedir, her şeye kâdirdir. (Fâtır, 35/43-44) mealindeki ayetlerde, sünnetullah ve başka bir ayette Allah’ın kesinleşmiş bir hükmü anlamında kaderen makdura (Ahzab, 33/37) olarak sabitlenen terim yukarıda zikredilen hikmetin, neden ve sonuçların resmidir.
Buradan baktığımızda belli başlı imparatorluklardan Sümer, Asur, Babil, Pers, Makedon, Roma, Hun, Emevî – Abbasî, Büyük Selçuklu, Bizans ile Osmanlı’nın…hangi sona ulaştıkları malumdur. Bu ümmetlerin “nice olmuş” sonları onlara mahsus bir son olup, insanlığın kendi sonuna (kıyamete) yürüyüşü ise şu İlahi esasla devam etmiştir ve etmektedir: “Onlar bir ümmetti gelip........
© Yeni Şafak
