Kan uyumaz, şiiri unutulur ama destanı unutulmaz
Georges Didi-Huberman,
dünyanın hali hazırdaki durumuna (işgal, zulüm, kölelik, ufuksuzluk, umutsuzluk, bakışların bozulması, yarın endişesi… vb.) denk düşen yanlarıyla
kıyamet vizyonu
nu reddetmemekle birlikte, “var kalma siyaseti”nin “tanımı gereği ve zorunlu olarak” kıyamet gününe ihtiyaç duymadığını belirterek onu
aşmaya
çalışır.
Onun bu tutumunda asıl Ateşböceklerinin Var Kalma Mücadelesi’nden dört yıl önce yayımlanan (2004)
Her Şeye Rağmen İmgeler
adlı kitabında (trc.: İnci Uysal, Everest, 2024) Auschwitz-Birkenau’nun gaz odasını gösteren dört fotoğraf karesini okuyuşunu ve bu okuyuşuna yöneltilen eleştirileri cevaplayışını dikkate almak gerekir.
Zira Didi-Huberman o fotoğrafları “hiç kimsenin mümkün olabileceğini tahmin edemediği (…) şey için bir imgelenebilir koparıp almak – çünkü bir imge başkası tarafından görülmek içindir.” şeklinde değerlendirirken, “…İmge bir ufuk değildir. İmge bize yakınımızda bazı parıltılar (lucciole) sunar, oysaki ufuk bize uzakta bulunan büyük bir ışığı (luce) vaat eder.” şeklindeki tespitini ise, Franz Rosenzweig ve (Marksist ama mesihçi) Walter Benjamin’in “var kalma”, Carl Schmitt ve Ernst Jünger’in “geleneklere geri dönüş” fikri üzerinden temellendirerek, “Benjamin’deki mesihçiliğin ünlü ‘dar kapısı’nın bir saniyeliğine zar zor açıldığı”nın ileri sürülüşünden de şu sonucu üretir: “İşte bu bir ateşböceğinin, karanlığın hükmü yeniden ele almasından hemen önce, dostlarını aydınlatabilmesi -onları çağırabilmesi- için ihtiyacı olan yeterli bir süredir.”........
© Yeni Şafak
