menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

‘Atarlar tîr-i maksûdu nedendir yayı bilmezler’

12 0
latest

Önceki yazımızı şu soruyla bitirmiştik: “Kurumlaşmada yetkinliğe ulaşmış tasavvufu yani İslam ahlakıyla tahkim edilmiş dini kültürü aklın örtülmesine sevk eden, diğer bir söyleyişle bilimin de o muhteşem kültüre eklenerek kültürleşmesine mâni olan şey nedir?”

Bu sorunun cevabı önce siyasi, sosyal ve kültürel, sonra bilimsel ve sanatsaldır. Bunlara

dini

ayrıca eklemiyoruz çünkü, bizim anlayışımızda din ve dünya ayrımı (laiklik) olmadığından din hayatın içindedir, hayatın hareketi de dine dahildir.

Madem Takîyüddin’in yıkılan hayallerinden buraya geldik, o halde şunu belirtmeden geçmeyelim:

Arap, Fars ve Türk-İslam devletlerinin -ki, Hint’ten Endülüs’e kadar bunların çoğunluğu imparatorluklardır- yıkılmalarındaki birinci sebep

fitne

nedeniyle yaşanan iç-parçalanmadır. Bu fitnedeki ilk etki ise devletin -iktidarın- gücüyle ilgili olup, bu güçte şu ya da bu nedenle bir zayıflık hasıl olduğunda ona karşı muhalefetin ilk manivelası hep din olmuş ve devlet şu ya da bu nedenle zaafa düştüğünde dini taassup da ona paralel olarak yükselmiştir.

Şeriat tanımlı olmaksızın tüm taassupların ortak vasfı ise, mevcut kültürde -yani yaşama biçiminde- dinî -ve çoğunlukla akidevî de olmayan- hassasiyetlerin abartılarak öne çıkarılması ve bilhassa bilim dahil dünyevî addedilen diğer toplumsal ve siyasal unsurların (adalet vb.) kültürün dışına itilmesidir.

Yukarıda zikrettiğimiz toplumsal dinamiklere dini ayrı bir kategori olarak eklemeyişimizin nedeni burada daha fazla açığa çıkmaktadır. Zira din ve dünya ayrımına kapalı olan bir zihniyette yani ikisinin........

© Yeni Şafak