menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Adalet ve İslâm insanı

37 0
yesterday

Önceki yazımızda “Adâleti engelleyen çok şey vardır; bence bunların en yaygın olanları: Kin ve nefret, sevgi ve yakınlık, ahlaksız güç, haksız tarafı tutma ve torpildir” demiştim.

Torpili biraz açıkladım.

Diğer sebepleri ahlak ile ilişkilendirmek gerekiyor.

Güzel ahlak sahibi bir insan ve böylelerinin hâkim olduğu bir toplulukta adalet gerçekleşir ve engeller işlemez.

Bu konuda bilgi sahibi olanlar adaleti üç konumda ele almışlardır: Ahlak, toplum, hak ve hukuk.

Ahlak adaleti kişide erdemlerin, aşırılıklardan uzak ve dengeli olmasıdır.

İslâmî sosyal adalet, liyakate göre fırsat eşitliği ve cemiyetin bütün fertlerinin temel ihtiyaçlarının, kendi çabaları yetmediğinde toplum ve devletin desteği ile temin edilmiş olduğu toplum durumudur.

Hakta ve hukukta adalet, insanlar arasında ayrım gözetilmeden yargılanma, herkesin hak ettiğini alması, layık olduğunu elde etmesi durumudur.

Görülüyor ki, bu üç konumda adalet güzel ahlak ile gerçekleşiyor.

Kurân-ı Kerîm, güzel ahlâkı ve bir manada “İslâm insanını” bir âyette şöyle anlatıyor (Kur’an Yolu’nden özetliyorum):

“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, âhiret gününe, meleklere, Kitab’a ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takvâ sahipleri bunlardır” (Bakara:2/177).

İslâm tarihinde namazda........

© Yeni Şafak