Yaşıyoruz ama varolabiliyor muyuz?
Bazı şehirlerde, bazı tarihi camilerin asırlık taş duvarlarına matkapla hoyratça delikler açılarak monte edilmiş elektronik cihazlar var. Bu cihazlardan siyah üstüne kırmızı ışıklarla sağdan sola doğru namaz vakitleri akıp geçiyor. Muhtemel ki bazı hayırseverler bu cihazların maliyetini hayırdır diyerek karşılıyor. Birçok yerde bu manzaraya rastladım. Beş vakit ezan okunan yerlerde, hele de herkesin elinde her şeyi bilen telefonlar varken böyle yakışıksız bir operasyona ne ihtiyaç var, ben bir cevap bulamadım. Ecdad yadigarı bu mimari harikası camilerin tenine bu yaraları neden açıyoruz? Ve daha acısı; nasıl oluyor da hiç kimse, her biri kadim medeni mirasımızın göz bebekleri olan bu eserlere, orada olmaları hiç de gerekli olmayan bu türedi, çirkin ve kitch ışıklı tabelaların yakışmayacağını, uymayacağını düşünemiyor ve itiraz etmiyor.
Orta Anadolu’nun bir şehrinde yine bir Selçuklu camiinde, sırf plastik boncuk tesbihler yerde durmasın diye, asırlık yekpare ahşap sütuna koca bir çivi çakıldığına ve o hoyrat çivinin güzelim ahşap sütunu boydan boya çatlattığına şahit oldum. Bir başka şehirde yine asırlık bir caminin duvarında dikdörtgen şeklinde bir oyuk açılmış ve içine kalorifer radyatörü........
© Yeni Şafak
