menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Fetvânın gücü ve Ayasofya

68 1
02.06.2024

Bizim evin önünden geçen ve Kadıköy’e giden minibüslerden birine biniyorum. Arabamız Göztepe Köprüsü’ne varınca sağa kıvrılıp ana caddeye giriyor ve hızla yoluna devam ediyor. Camdan sol tarafa bakınca sefertası gibi üst üste yığılmış dev binaların, dâirevi yapılmış rezidansların arasında küçük küçük camilerin, kısa kısa minarelerini görüyorum. Bu mütevazi ibadethânelerin ön kısımlarında, lütfedip de az bir boşluk bırakılmamış olsaydı, o minareler de gözümüze çarpmayacaktı.

Gökdelenlerin arasında gizlenmek zorunda kalan camiler tabii ki, sadece bu semtte bulunmuyor. Diğer birçok şehirlerimiz gibi İstanbul’un her tarafı da böyle saklanmış camilerle, mahzun minarelerle dolup taşıyor. Halbuki eski İstanbul’da küçük mahalle camilerinin bodur minareleri bile her taraftan görülüyordu.

Ne hazin bir manzaradır ki, şimdilerde beton yığınları dev cüsseleriyle sadece camileri değil, -ne kadar uzun olursa olsun- minarelerinin de etrafını kuşatıyorlar ve onları görünmez hale getiriyorlar.

Bu mukaddimeyi, eski püskü evlerin arasında kalan, molozlarla çevrili bulunan, salaş dükkânların arasında boğulan bazı camilerden bahsetmek için yaptım. Meselâ, İstanbul’un ortasında yer alan ve asıl adı Hatice Turhan Sultan Camisi olduğu halde Yeni Cami diye bilinen bu tarihi mâbedin etrafı da eskiden böyle çirkin bir görüntü arz ediyordu. Derken o zamanki idarecilerin verdiği isabetli bir kararla mabedin etrafı molozlardan bir güzel temizlendi ve bu hanım sultan camisi bütün mimârî güzelliğiyle ortaya çıktı. Bu sırada bitişiğindeki tarihi kemerin yıkılması da gündeme geldiyse de Allah’tan bu cinayet işlenmedi. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi almak isteyenler, Yüksek Mimar Sedat Çetintaş’ın, Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan “İstanbul ve Mimârî Yazıları” isimli kitabını okuyabilirler.

Üsküdar’ın merkezindeki Selman Ağa Camii de işte böyle bir manzara arz ediyordu. İyice yaklaşılmayınca orada bir cami olduğu fark edilmiyordu. Şimdilerde etrafı bir güzel açıldı ve bu küçük, fakat zarif Osmanlı camisi esaretten kurtulmuş oldu.

Biliyor musunuz, bir zamanlar Ayasofya Camii de böyle moloz yığınlarının arasında âdeta kaybolmuştu, dolayısıyla mimârî güzelliği dışarıdan yeteri kadar görülmüyordu. Evet evet, Ayasofya parazitlerle âdeta işgal edilmişti. Abluka altına alınan bu tarihi mabedi bu çirkin görüntüden bir an önce kurtarmak gerekiyordu. Nitekim o zamanki Osmanlı Devleti’nin yetkilileri ciddi bir operasyonla Ayasofya’yı bu işkenceden kurtardılar. Mimar Sinan ve Ebussuud Efendi’nin iş birliğiyle gerçekleştirilen bu kurtarma hareketini kısaca anlatmaya........

© Yeni Şafak


Get it on Google Play