Ekonomizm!
Ekonomiye yön verdiğine inandığımız kuralları ve formülleri bir fizik kanunu gibi tartışılmaz görmek, bir anlamıyla ilahlaştırmak. Adam Smith’ten bu yana dünya kadar ekonomik kriz yaşanmasına rağmen liberal ekonominin kurallarını tartışılmaz görmek. S.S. Öğün hocanın yazılarında, programlarında çok sık tekrar ettiği şekliyle “homo economicus” u putlaştırmak.
Öyle ki söz konusu ekonomi olduğunda karşı bir şey söyleyemiyorsunuz çünkü ekonominin tartışılmaz yasalarını savunan kuruluşlar, kişiler, devletler karşınıza dikiliyor.
Bu şeksiz şüphesiz iman mahiyetindeki ön kabule üç büyük dünya krizinden sonra itirazlar özellikle 1980’li yıllarda yükseldi. Liberal ekonominin neoliberal sürümü, özelleştirmelerle dünya gündemine girdi. İngiltere’de Thatcher, Amerika’da Reagan iktidarıyla neoliberalizmin hâkimiyetinde yaşanan ekonomik sarsıntılar bu itirazları daha da körükledi. Bu sarsıntılarla birlikte “tüketim toplumu” kavramı literatürümüze yerleşmişti bile!
Ancak tüketim toplumuna itirazlar onu doğuran sebepleri, eşitsizliğin kaynağını başka yerlerde aradı. Ekonomi ile de izah edilemeyecek bir akıl dışılık olan finansal şişmeyi es geçti. Sermayenin kendine özgü dünyası her türlü politik eleştirinin dışına çıktığı gibi, ekonomi bir hipergerçeklik hâline geldi. Devlet daha etkisiz olsun, şirketler, uluslararası kurumlar paraya ve ülkelere yön veren tek güç olsun diyenlerin sesi daha çok çıkmaya başladı. Eleştiriler bu sistemin sebep olduğu sosyal krizler üzerinden büyümeye başladı.
2008 Mortgage krizi bu finansal şişmenin sonuçlarının ayan beyan olduğu ilk büyük krizdi. Bunu 2009 krizi takip etti. Büyük Hollywood yapımları finans üzerinden şirketlerin ve kişilerin balon gibi sönüşlerini ve onlara güvenip kaybeden insanların hikâyelerini anlattı. The Big Shorts, Inside Job, Margin Call gibi…
İnsanlar yeniden “Devlet nerede?” demeye başladı. Bununla birlikte küreselcilerin kültürel söylemleri de eleştiri almaya başladı. Çünkü liberalizm........
© Yeni Şafak
