Filistin ve Erdoğan
Gazze’deki durum katlanılamaz bir noktaya ulaştı. Bıçak kemiğe dayandı, hatta kemiği parçaladı. İnsanlık tarihinin en acımasız toplu kıyımı, soykırımı gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Ve yapacak, yapabilecek hiçbir şeyimiz yok. Gösteriler, protestolar, boykot çabaları, kınamalar, ambargo tehditleri İsrail’i durdurmuyor. Her geçen gün şiddetin dozu artıyor. Sokak köpeklerinin bile bir deri-bir kemik kalmış videoları düşüyor önümüze; sokak köpeklerinin aç kaldığı bir ortamda insanlar, çocuklar, bebekler ne haldedir varın siz hesap edin. 21’inci Yüzyıl’da, sınırsız lüks ve şatafat dolu bir coğrafyada, 2,5 milyon insan açlıktan gözlerimizin önünde ölüyor.
Hiç şüphesiz Allah’tan ümidimizi bir an olsun kesmeyeceğiz. Ama öfkemiz de burnumuzda. Dişlerimizi, yumruklarımızı sıkıyor, öyle anlar geliyor ki kafamızı öfke patlamalarıyla duvarlara vuruyoruz. Sonra dönüyor, o öfkeyle, sayıları 2 milyarı bulan İslam alemini sorguluyoruz. İyi de, kim ne yapabilir? Bangladeş’teki, Hindistan’daki, Endonezya, Malezya, Irak, Mısır, Sudan’daki ve daha nicesindeki Müslüman’ın benden, bizden ne farkı var? Hepsi aynı durumda. Hepsi çaresiz. Hepsi elinden bir şey gelmemenin öfkesiyle kavruluyor.
İşte o zaman öfkemiz, tepkimiz yine haklı olarak devletlere yöneliyor. Neden hiçbiri bir şey yapmıyor? Cılız kınamaların ötesine neden geçilemiyor? Neden toplanıp toplanıp dağılıyorlar? Neden ortak bir eylem ortaya koyamıyorlar? Mesela neden petrol vanalarını kapatmıyorlar? Neden ortak bir ordu kurma hayalini bile dile getirmiyorlar? Hatta neden daha sert, daha etkili açıklamalar yapmıyorlar?
Yapamazlar. Yapamayacaklar. Bunu bir bahane olarak değil bir “realite” olarak görmek zorundayız. Yazdım, yine yazıyorum: Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı bakiyesi coğrafyayı çok ince hesaplarla kurguladılar. Bin yıldır uğruna savaştıkları Kudüs’ü nihayet ele geçirdiler ve kaybetmek istemezler. Petrolün kendi ülkelerine akışının........
© Yeni Şafak
