15 Temmuz ya da İsrail’in içerden işgal girişimi
15 Temmuz darbe girişiminin 9’uncu yıldönümü için bu yazıyı kaleme aldığım sırada İran-İsrail çatışması 12’nci gününü geride bırakmıştı. İsrail, İran’ın nükleer çalışmalarını bahane ederek İran’a saldırmış, İran da füzelerle karşılık vermekteydi. İki ülke arasındaki savaş, Batı’nın kayıtsız şartsız İsrail’i desteklemesi, İslâm ülkelerinin tepkisizliği, ABD’nin İsrail’in dayatmasıyla sürece müdahil olması, İsrail’in saldırgan ve yayılmacı politikaları, İran’ın mezhepçi tutumuyla bölgesinde yalnız kalması ve daha birçok boyutuyla uzun yıllar tartışılacak konulara zemin hazırlamıştı. Bu konular arasında, Türkiye’nin de yakından alakasını çeken bir başlık vardı: İçerideki ajanlar. İsrail, savaşın ilk gününde, İran’da Genelkurmay Başkanı dahil olmak üzere çok önemli askeri isimlere ve bilim insanlarına suikast düzenlemişti. İlk verilere göre bu saldırılar füze, uçak gibi dışardan gelen saldırı araçlarıyla değil, İran içindeki yerli ajanlar eliyle yapılmıştı. İsrail, İran’ın içine sızmayı başarmış, kritik isimlerin konumlarını tespit etmiş, ajanları vasıtasıyla da kanlı suikastları düzenlemişti. İran gibi otoriter bir rejim içine bu kadar ajan sızabiliyor ya da yerli isimler devşirilebiliyorsa, Türkiye gibi açık, demokratik, özgür bir ülke içinde olası bir krizde kullanılabilecek kim bilir ne kadar İsrail ajanı vardı. 15 Temmuz darbe girişiminin 9’uncu yıldönümünde, İran’da yaşananlardan yola çıkarak, Türkiye içinde İsrail’e çalışabilecek ajanların varlığı kuşkusunu konuşuyoruz; aynı zamanda, 9 yıl önce, 15 Temmuz sonrasında temizlenen İsrail ajanlarını da hatırlıyor ve Türkiye’nin ne büyük bir badire atlattığını daha iyi anlıyoruz. Evet, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ilk andan itibaren, tam olarak bir İsrail aparatı olarak kurgulanmıştı. Türkiye’de varlık ve etkinlik gösterdiği 40 yıldan uzun bir süre boyunca........
© Yeni Şafak
