menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sen olmasaydın, biz olmayacaktık

27 1
29.08.2025
Türk'ün gücünü bütün dünyaya gösteren, yüce ATATÜRK!

Ruhu şad olsun.

Aziz vatanımızda yeniden zafer bayramlarını kutlayabiliyorsak, bunu sana borçluyuz Paşa Hazretleri.

Bu vesileyle bir kere daha ulu önderimiz Atatürk ve aziz şehitlerimize, sonsuz şükran ve minnetlerimizi sunuyoruz.

Biz neyi kutluyoruz ve büyük taarruz öncesinde hangi hazırlıklar yapılmıştı.

Yeniden o günlere gidelim ve bu eşi benzeri olmayan büyük zaferin nasıl kazanıldığına, tekrar bir göz atalım:

Sakarya Savaşı'nın kazanılması herkesi umutlandırmıştı.

Ordu mademki güçlüydü, hemen saldırıya geçilmeli, vatan düşmanlardan temizlenmeliydi.

Meclis içinde böyle bir eğilim vardı.

Ama hazırlıksız bir savaş, bütün kazanımları tersyüz de edebilirdi. Başkomutan eşsiz Atatürk, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Cephe Komutanı İsmet Paşa bu konuda görüş birliğine vardılar.

Zaman kazandılar.

Orduyu hazırladılar.

Ama Meclis, bu zaman kazanma konusunu anlamıyordu.

Acele hareket ve sonuç istiyordu.

Sakarya Savaşı başarısından bir ay kadar sonra Mustafa Kemal Atatürk, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'ya bir talimat gönderdi.

15 Ekim 1921 tarihli bu talimatta, "Kış başlamadan düşmana kesin bir darbe indirmek gerekir. Bu nedenle bir savaş planı hazırlanmalıdır" deniliyordu.

Batı Cephesi Komutanlığı, bu talimata uyarak bir çalışma yaptı ve gizli adı "SAD" olan bir plan hazırladı.

SAD planı, temelde saldırı ilkesine dayanıyordu.

Savunma düzenine geçmiş olan Yunan işgal güçlerine güneyden saldırı yapılacak, kuzeye doğru iteklenecek, cephe yarılacak ve hemen ardından süvari birlikleri devreye girecek, işgal ordusunu çevreleyecek, çember içine alacak; böylece işgal güçleri "imha" edilecekti.

Plan, aslında sürpriz ve beklenmeyen bir hareket ilkesine dayanıyordu.

O günkü askeri durumda, Türk ordusunun büyük gücü kuzeyde, Eskişehir bölgesinde toplanmıştı.

Türklerin savaşa ancak en güçlü oldukları Eskişehir bölgesinden başlayabilecekleri düşüncesi, bu konuyla yakından ilgilenen Batı dünyasının askeri yetkilileri ve Yunan işgal kuvvetleri komuta kademesinde yerleşmişti.

Bu nedenle Yunan kuvvetleri de, cephenin ağırlık merkezi olan kuzeydeki Eskişehir bölgesinde mevzilenmişlerdi.

SAD planı ise saldırıyı güneyden başlatarak beklenmedik bir hareketi öngörüyordu.

Ancak ordular tam anlamıyla hazır olmadıkları için, büyük savaş sürekli erteleniyordu.

Meclis'te bulunan ikinci gruba bağlı milletvekilleri, bu konuyu gündeme getiriyor, ne yazık ki Türk ordusunun bir saldırı savaşı yapamayacağını dillendiriyordu.

Atatürk'e verilen Başkomutanlık yetkileri de tartışma konusu yapılıyordu.

Başkomutanlık yetkileri her 3 ayda Meclis tarafından uzatılıyordu. Ancak 5 Mayıs 1922'de Atatürk'e verilen Başkomutanlık yetkileri uzatılmadı.

Atatürk, bu geniş yetkilerle 'diktatöre' benzetiliyordu.

Büyük saldırıya sadece 3.5 ay kalmıştı.

Böylesi bir tarihte Başkomutanın yetkileri elinden alınmak isteniyordu.

Ertesi gün Meclis'e gelen Mustafa Kemal Atatürk gizli oturumda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

"Efendiler! Bir adam Başkomutanlığı ele geçirir ve yasaya dayanmayan yetkiler kullanırsa, o adama diktatör denir.

Ben, yüce kurulunuzun kabul buyurduğu yasayla bu göreve geldim. O yasaya dayanarak çalıştım. Yasa yapma hakkınızı da bütünüyle bana devretmiş değilsiniz.

Bana verdiğiniz yetki, sadece ordu ile ilgili ve sınırlıdır. Yüce Meclis dilediği anda onu da geri alabilir."

Mustafa Kemal Atatürk, özellikle Sivas milletvekili Albay Kara Vasıf Bey'in Meclis'teki konuşması sırasında, "Ordu yerinden kıpırdayamaz, taarruz savaşı yapamaz" sözlerine çok içerlemişti.

O noktada konuşmasının tonunu da yükselterek ve Kara Vasıf Bey'e dönerek şöyle hitap etti:

"Ama Vasıf Bey........

© Yeni Mesaj