Yönünü kaybeden siyaset
Kamplaşmalar belirginleşiyor; herkes kendi tarafına daha da bağlanıyor, adeta kendi söylemini irdelemeden kabul edip o yönde mücadele veriyor. Fanatik bir tutum.
Zaten ne kaybettiysek bu fanatiklikten kaybettik.
Ne oldu bize?
Eskiden olsa yer yerinden oynatacak meseleler bugün neredeyse sıradanlaştı.
Artık Türkiye'de hiçbir şey gerçekten "büyük bir olay" haline gelmiyor.
Üstelik ortada gizli ya da erişilmez bir bilgi de yok; devlet kayıtlarından kolayca ulaşılabilecek belgelerden söz ediyoruz.
Böyle bir dönemde böylesine açık bir hata gerçekten yapılabilir mi, yoksa bilinçli bir rahatlık mı söz konusu?
Ne olursa olsun, net olan şu: Türkiye'de artık hiçbir gelişme toplumsal bir yankı uyandırmıyor.
Oysa geçmişte çok daha ciddi olaylar yaşanır, kamuoyu ayağa kalkar, sonuç alınırdı;
bugünse sessizlik, neredeyse alışkanlığa dönüştü.
Burada önemli olan ne biliyor musunuz?
Bu tartışmalar devlet kurumlarına aidiyeti ve güveni sarsıyor.
Başta adalet kurumları olmak üzere güven ciddi şekilde zedelenmiş durumda.
Bugün geldiğimiz noktada yalnızca siyasi davalarda değil, insanların kendi özel davalarında bile artık yargıya güven azaldı.
Devlet kurumlarına duyulan güven de zayıflıyor.
Ve bu durum yalnızca bugünün sorunu değil; ülkenin geleceğini tehdit eden bir tablo.
Çünkü toplum, devlete olan güvenini kaybetmeye başladığında, geçmişini de geleceğini de kaybeder.
Bu güven kaybı, uzun süredir biriken kurumsal erozyonla........





















Toi Staff
Gideon Levy
Sabine Sterk
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Ellen Ginsberg Simon
Gilles Touboul
Mark Travers Ph.d
Daniel Orenstein