Türkiye için üçüncü yol zamanı
Bugün Türkiye'de yaşadığımız siyasal atmosferin kökleri ani bir gelişmenin değil, yıllara yayılan planlı bir sürecin sonucudur. 2010 referandumu ile Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) başta olmak üzere birçok anayasal düzenleme yapıldı. Ardından gelen 2017 referandumu ile sistem tamamen dönüştü. Bu iki adım, bugün karşı karşıya olduğumuz siyasi yapının zeminini hazırladı.
Şimdi ise mevcut siyasi aritmetik üzerinden yeni bir yapı inşa edilmeye çalışılıyor. Özellikle TBMM'nin açılışı ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonraki Bahçeli açıklamaları bu sürecin ne yöne evrileceğini net şekilde ortaya koydu. Deyim yerindeyse, artık "dananın kuyruğunun kopacağı" aşamadayız.
Bugün gelinen noktada, "Kurucu Anayasa" söylemleri ve muhalif figürlerin itibarsızlaştırılması süreci eş zamanlı olarak dikkat çekici şekilde yürütülüyor.
12 Haziran itibarıyla adli kontrol tedbiriyle 150 gündür yargılanan BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş; Silivri'de tutuklu bulunan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ve CHP'li belediye başkanları, eski vekiller ve çalışanlar yargı süreciyle karşı karşıya. Özdağ'ın 11 Haziran'daki duruşmadaki şu sözleri oldukça dikkat çekici:
"Benim burada tutuklu bulunmamın sebebi ne Cumhurbaşkanına hakaret ne de Kayseri olaylarıdır. Asıl sebep, Öcalan ve PKK ile yürütülen süreçtir."
CHP içinde de benzer bir senaryo işliyor. Taban alıştırılıyor, yöneticiler —özellikle İmamoğlu— adım adım yıpratılıyor. "Yeni Anayasa", "Terörsüz Türkiye" ve yargı süreçlerinin eş zamanlı yürümesi, tesadüften çok stratejinin parçası gibi görünüyor.
CHP'nin Rolü ve Tabanın Sorumluluğu
CHP'nin 2010 ve 2017 referandumlarında sergilediği "yetmez ama evet" tavrı, bugün yaşananların yolunu açan unsurlar arasındadır. Altılı Masa süreci, "yumuşama" adı verilen geçiş........
© Yeni Mesaj
