menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Egemenlik ve Ekümenlik: Lozan’dan günümüze sessizlik ve hassasiyet

16 2
17.08.2025
Son günlerde yaşanan diplomatik temaslarda "ekümenik" sıfatının kullanılması, Türkiye'nin Lozan'dan bu yana süregelen resmî tutumuyla açık bir çelişki oluşturuyor. Daha da dikkat çekici olan ise, bu kullanım karşısında idarecilerimizin sessizliği. Bu sessizlik, yalnızca diplomatik bir tercih değil; egemenlik hassasiyetinin nasıl algılandığı konusunda da kamuoyunda soru işaretleri doğuruyor.

Nitekim ABD Büyükelçiliği'nin resmî X (Twitter) hesabından yapılan paylaşımda,

"Bugün Ekümenik Patrik Bartholomeos I ile bir araya gelmekten onur duyduk. Kendisiyle, önümüzdeki dönemde Amerika Birleşik Devletleri'ne yapacağı ziyareti konuştuk" ifadeleri yer aldı.

Türkiye, Lozan Antlaşması ile Fener Rum Patriği'nin yetkisini yalnızca İstanbul'daki Rum Ortodoks cemaatiyle sınırlı bir dini otorite olarak tanımlamışken, "ekümenik" sıfatı siyasi ve evrensel bir otorite iddiası taşır. Bu nedenle, böyle bir unvanın uluslararası zeminde tekrarlanması karşısında resmî bir tepki gelmemesi, egemenlik ilkesine aykırı algıların güçlenmesine yol açar.

Bu konu, bir tarih tartışmasından ziyade, bugünün Türkiye'sinde devlet içinde devlete dönüşebilecek ayrıcalıklı alanların önünü kesip kesemeyeceğimiz sorusunun tam merkezindedir.

Mustafa Kemal Atatürk'ün bu konudaki çizgisi nettir:

"Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir."

Bu ilke, devlet egemenliğinin kaynağını tek bir yere — millet iradesine — bağlar. Dolayısıyla, devlet içinde devlete dönüşebilecek her türlü ayrıcalıklı otorite talebi ister dini ister sivil görünümlü olsun, Cumhuriyet hukukuyla bağdaşmaz.

Ekümenlik, tıpkı Vatikan örneğinde olduğu gibi, devlet içinde bağımsız bir otorite kurma iddiasıdır. Bu iddia, kendi hukukunu ve yargısını oluşturma, fiilen paralel bir yönetim alanı yaratma anlamına gelir. Sorun, farklı inançların özgürlüğü değil;........

© Yeni Mesaj