Anayasa, kimlik ve gönül coğrafyası
"Alman" tanımı hem Alman soyundan gelenleri hem de çeşitli yasal yollarla Alman vatandaşlığına geçen kişileri kapsıyor. Ancak burada kritik olan, Alman kimliğinin bireyi dışlamayan ama devletin tarihsel sürekliliğini koruyan bir şekilde tanımlanması.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 66. maddesi de çok benzer bir ilkeyi barındırıyor:
"Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür."
Bu ifade, etnik değil hukuki bir aidiyeti tanımlar. Aynı Almanya gibi. Yani sorun ne anayasa maddesinde ne de kimlik tanımında. Sorun, meseleyi yanlış bir yerden tartışmakta.
Hitler Bile Alman Sayılıyorsa…
Konunun daha iyi anlaşılması için bir örnek verelim: Adolf Hitler, Almanya'yı ve Alman ırkını temsil ettiğini iddia eden bir figürdür. Ancak doğum yeri Avusturya'dır. Teknik olarak Alman değildir. Fakat Alman kimliğini benimsemiş, Alman ırkı için mücadele ettiğini savunmuştur.
İşte burada Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" sözüyle çizdiği çerçeve devreye giriyor. Atatürk, "Türk" tanımını bir ırk mensubiyetinden çok bir aidiyet bilinci olarak kurgulamıştır. Bu, kapsayıcı, birleştirici ve millet olmanın temelidir.
Anayasa Kim Tarafından Yapılır?
Buradaki kilit mesele şudur: Bu Meclis, yeni bir anayasa yapma yetkisine sahip midir?
Cevap açıktır: Hayır.
Yeni anayasa ancak kurucu meclis eliyle yapılabilir. Bunun örnekleri ortadadır:
- Almanya'da II. Dünya Savaşı sonrası yıkılan rejimin ardından kurucu meclis tarafından yazıldı.
........
© Yeni Mesaj
