İstanbulun kurtuluş diyalektiği
"Geldikleri gibi giderler."
Bu sözü Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918 günü işgal donanmasını Dolmabahçe açıklarında gördüğünde, yaveri Cevat Abbas'a sessiz ama kararlı bir şekilde söylemişti. O gün İstanbul'un semalarında 55 parçalık İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan filosu ilerliyordu. Top namluları Dolmabahçe'ye dönük, milletin morali kırılmıştı. Ezan düşman sancaklarının gölgesinde okunuyordu. Bir milletin kalbi, kendi payitahtında zincire vurulmuştu.
İstanbul'un işgali, sadece askerî bir hâkimiyet değildi; bir aşağılama, bir tutsaklık hâliydi.
Galata'da İngiliz devriyeleri, Türk askerlerini sokak ortasında durduruyor; Beyoğlu'nda Fransız subayları istedikleri evi "karargâh" diye işgal ediyordu. Basına sansür konmuştu — bir tek "yaşasın itilaf" manşetleri serbestti. Camilerde hutbeler kısılmış, ezanlar bazen susturulmuştu. Karaköy rıhtımında elleri kelepçeli Türk subayları sürgün vapurlarına bindiriliyordu.
Aradan beş yıl geçti. O söz, Büyük Taarruz'un top sesleriyle gerçeğe dönüştü. 26 Ağustos'ta Afyon ovasında başlayan o büyük........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Mort Laitner
Stefano Lusa
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Ellen Ginsberg Simon