menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Aynı masada, farklı dillerde konuşmak: Türkiye ve AB arasındaki sessiz uçurum

7 20
06.11.2025
Avrupa Birliği Komisyonu'nun 2025 Türkiye raporu açıklandığında, yine tanıdık bir manzara oluştu: Brüksel'den eleştiriler, Ankara'dan sert yanıtlar…

Aslında bu tablo yeni değil. Her yıl neredeyse aynı filmi izliyoruz:

Bir taraf "demokrasi, hukuk, ifade özgürlüğü" diyor, diğer taraf "önyargı, çifte standart, saygısızlık" diyor.

Ama dikkat ederseniz, kimse kimseyi gerçekten duymuyor.

Bu artık bir diplomatik çekişmeden çok, aynı masada oturup farklı dillerde konuşmanın hikayesine dönüştü.

Aynı masada, ama aynı gerçeklikte değil

Avrupa Birliği, Türkiye'yi değerlendirirken kendi standartlarına göre konuşuyor.

O standartlar, kendi tarihi deneyimlerinden süzülmüş değerler: Kuvvetler ayrılığı, bireysel özgürlükler, azınlık hakları, basın özgürlüğü…

Türkiye ise bu ölçütlere genelde "bizim şartlarımız farklı" cevabını veriyor.

Bir bakıma haksız da değil; çünkü Türkiye'nin coğrafyası, güvenlik sorunları, demografisi ve siyasi tarihi Avrupa'nın hiçbir ülkesine benzemez.

Ama sorun şurada: Taraflar bu farklılığı konuşarak dengelemiyor, birbirine "sen yanlışsın" demekle yetiniyor.

Oysa sağlıklı bir ilişki, "kim haklı" dan çok "nasıl anlaşıyoruz" sorusuna yanıt arar.

İşte Türkiye-AB ilişkilerinde eksik olan tam da bu ortak dil.

AB'nin dili: Kural ve sistem

AB, kurallarla konuşur.

Bir ülkeyi değerlendirirken yasaların metinlerine, kurumların işleyişine, insan hakları raporlarına bakar.

Ona göre demokrasi, prosedürlerin kusursuz işlemesiyle mümkündür.

Yani mesele sadece seçim yapmak değil, seçilenlerin hukukla sınırlı olmasıdır.

Brüksel'deki bürokrat için demokrasi, bir sistem meselesidir.

Ama Türkiye açısından mesele çoğu........

© Yeni Mesaj