menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kuraklık, beka sorunudur

9 1
yesterday

10 yılı aşkın süre Başakşehir'de oturdum. Hemen yanıbaşımızda duran Arnavutköy ve Çatalca ilçelerinin köylerini gezdim durdum.

Doğanın güzelliği, derelerin ve suyun toplandığı Terkos Gölü ile Sazlıdere Baraj gölü etrafında geçirdiğimiz o güzel günleri arar dururum şimdilerde.

Yine rant, yine insanın doymaz bencilliği, yine yok oluşa çoktan direncini kaybetmiş güzeller güzeli ecdad yadigarı sulak araziler, çiğdem tarlaları, ağaçlar, börtü böcek, tarım arazileri ve hayvanların otlakları.

1995'te İstanbul nüfusu 8 milyon insan. 30 yılda bu sayı 18 milyona gelmiş.

İki katından fazla orantısız artmış. Civarda 20'den fazla köy var, dereleri, ovaları, tarlaları olan, kapısında tavuğu, horozu, kazı, ineği danası, koyunu var, keçisi var köylünün.

Sulak arazi buralar, haliyle her kapıda mandası, kömüşü var ahalinin.

Sütü var, yumurtası var, yağı var, eti var. Kaymağı var, balı, reçeli var köylünün.

En önemlisi temiz havası var, doğal içilen suyu var.

Kendine ait arazisi var, yaşamın kıymeti var, değeri vardı…

Peki ne oldu otuz yılda, ne değişti de daha dün benim de tanık olduğum, yaşadığım bu hayata kim göz dikti?

Kim aldı köylünün elinden bu kıymetli değerlerini?

Kim bu cennet köşeyi önce sanayiye, sonra da konut adı altında taşa mahkum etmek için hüküm verdi?

Soruyorum, ey karar veren;

Kayabaşı'nda oğlak yedin mi?

Şamlar'da alabalık?

Haraççı'da kaymak?

Sazlıbosna'da dere kenarında oturdun mu?

Dursunbey köyünde mandaların........

© Yeni Mesaj