“Leymosun’da esirlere verilen yiyecek ve su kısıtlıydı… Haftada iki sefer esirlere yemek göndermeye başladık…”
Zalihe Yababa
(Zalihe Yababa, Leymosun’dan acı hatıralarını kaleme aldı: “Leymosun’da esirlere verilen yiyecek ve su kısıtlıydı… Haftada iki sefer esirlere yemek göndermeye başladık…” Bize gönderdiği yazıyı teşekkürlerimizle paylaşıyoruz. S.U.)
21 Temmuz 1974, günlerden Pazar: Harbın ikinci günü Türk nüfusunu Rumlar yoğun biçimde mahallelerden topladılar. Aldıkları adamları dikenli tellerle çevrili bir yerde tuttular. Esirlere verilen su ve yiyecek kısıtlıydı.Esirlerin ağaç dallarına benzeyen damarları ortaya çıkmıştı.
Bizler de haftada iki sefer KızılHaç aracığıyla esirlere yemek göndermeye başladık. 94 gün esir kampında tutuldular. Daha sonra Türk ve Rum arasında yapılan anlaşma ile esirler mübadele edildi ve Kuzey Kıbrıs'a geçtiler.Türkler artık güvende değillerdi. Harbın verdiği korkudan dolayı gizli yollardan İngiliz Üsleri’ne veya Kuzey Kıbrıs'a geçtiler.
İngiliz Üsleri’nde uzun süre sığınmacı olarak kaldılar. Şehrin büyük bir bölümü harabeye döndü. Evlerin yerinde moloz yığınları vardı. Yollarda yanmış arabalar, barikatlardan arta kalan taşlar doluydu. Bizler de kaçmayı düşündük ama nereye kaçabilirdik? Limasol’a giriş ve çıkışlar kapatılmıştı.
Ailelerimizi bulmanın hiçbir yolu yoktu. Hepimiz nasıl olsa öldürüleceğimizi düşünüyorduk…
Gece karanlık çöktüğünde taş duvarlarla çevrili bir eve toplanırdık. Bir arada olmanın desteği ile kendimizi daha güvende hissederdik. Günlük hayatımız artık sıradan bir hayat değildi. Paramız olsa bile ortalıkta satın alacak birşey yoktu. Daha sonra bize yardım vermeye başladılar. Çektiğimiz kıtlık günleri artık geride kaldı. Limasol giderek boşalmaya başladı. Çok zor ve acılarla dolu bir yıl oldu. En çokta acıyı çeken kadınlar ve çocuklar oldu. Uzun bir zamandan sonra eşimi,annemi,babamı kardeşlerimi ve akrabalarımı sağ selim bulabilmiş olmam bir mucizeydi…
Leymosun'da 1974'te Kıbrıslıtürk savaş esirleri...
Leymosun'da 1974'te esir alınan Kıbrıslıtürkler...
Leymosun'da 1974'te Kıbrıslıtürk savaş esirleri...
“Feyruz: Bir sesin vicdana dönüşen hikâyesi…”
Mahmud Ertürk/SERBESTİYET
Bazı sesler vardır; bir halkın yitirdiklerinden çok, hâlâ direnebildiği şeylere işaret eder. Feyruz’un sesi de işte o seslerdendir. Ne bir marşın gürültüsüyle duyuruldu ne de bir bildirinin keskin diliyle konuştu; ama her şarkısıyla Filistin’in işgaline, Lübnan’ın bölünmesine ve Arap halklarının onurunu zedeleyen zillete sessizce karşı koydu. Sessiz bir ağıt, duru bir dirençti onunki.
Şarkı söyleyen bir kadın nasıl bu kadar güçlü olabilir? Belki de cevabı burada gizliydi: O bir “Devlet” kurmadı ama halkların birbirine sarılabildiği yegâne temsildi. Bağırmadı ama herkes onu duydu. Çünkü sesinden önce, duruşu vardı. Bazen yalnızca susarak, bazen hiçbir tarafa angaje olmadan bütün taraflara ayna tutarak… Feyruz, sadece bir sanatçı değil; kolektif bir vicdanın, bir halk onurunun ve Arap entelijansiyasının en kırılgan ama en sarsılmaz direniş biçimiydi.
Bir Avluya Sığan Dünya: Erken Yaşamı ve Ailesi
1935 yılında Lübnan’ın Cebel-i Lübnan bölgesinde, Fransız Mandası altındaki Beyrut’un Zuqaq al-Blat mahallesinde, yoksul ama onurlu bir evde dünyaya geldi. Doğduğunda adı Nouhad Haddad’dı. Babası Mardin kökenli bir Süryani Katolik olan Vadi Haddad, annesi ise Lübnanlı bir Maruni Hristiyan olan Liza Albustani’ydi. Aile, avlulu bir evin tek odasında yaşıyordu.
Dünya ise o yıl bambaşka bir karmaşanın içindeydi: Avrupa’da faşizm yükseliyor, Mussolini Habeşistan’ı işgal ediyor, Hitler Almanya’sı silahlanıyor; Arap coğrafyası ise çöken Osmanlı’nın ardından Batılı mandaların çizdiği yapay sınırlarla bölünüyor, din ve mezhepler üzerinden parçalanıyordu.
Lübnan, tarihten çok konvansiyonel pazarlıklarla şekillenen bir mozaikti. Kimlikler bir inançtan ziyade siyasal pozisyonlara indirgenmişti. Maruniler, Dürzîler, Sünnîler, Şîîler, Ortodokslar… Her biri kendi alanına çekilmiş, ortak bir gelecek tasavvuru yerini parçalı varoluşlara bırakmıştı. Feyruz’un çocukluğu, bu bölünmüşlüğün mikrokozmosu sayılabilecek bir mahallede geçti.
Çocukken içine kapanıktı, sessizdi. Ancak yaz tatillerinde gittiği dağ........
© Yeni Düzen
