“Afanya’dan unutulmuş öyküler…”
Kiriakos CAMBAZİS
(Çok değerli arkadaşımız, Afanyalı Kıbrıslırum araştırmacı yazar Kiriakos Cambazis, Afanya’dan unutulmuş öyküleri kaleme aldı… Bizi kırmayarak Rumca yazdığı öyküyü İngilizce’ye çevirdi, biz de bu öyküleri okurlarımız için Türkçeleştirdik. Cambazis’e yürekten teşekkürler… S.U.)
FİTAS/PAŞALIOĞLU…
1953 ya da 1954 yılının yaz ayları olmalıydı. Fitas’ın – köyde herkes ona böyle dese de aslında soyadı Paşalıoğlu idi – iki oğlu vardı, Hasan ve Erdal, onları küçükken sünnet ettirmemişti… Köyde herkes onları tanırdı çünkü anneleri şamişi yapar ve evlere giderek bunları satarlardı.
Günlerden bir gün Fitas artık oğlularını sünnet ettirme zamanının gelmiş olduğuna karar vermişti. İki beyaz at buldu, onlara kilimler örttü, oğlucuklarını bu atlara bindirdi, yanlarında davul zurna vardı ve köyde onları dolaştırarak, sünnet sonrası verilecek partiye herkesi davet etti.
O gece ben de babamla birlikte sünnet partisine gittim Babamın Fitas’la çok iyi bir dostluğu vardı, Fitas ne zaman evimizin yanından geçse, babam onunla Türkçe konuşurdu ve Fitas her zaman bize karpuz ve kavun hediye ederdi.
Fitas’ın evine gittik ve arkadaşlarımı gördüm – her gün birlikte oynadığım arkadaşlarım acı içinde ağlıyorlardı. Benim de gözlerim yaşlarla doldu. Babam neden ağladığımı sordu. Babama, “Eğer arkadaşlarım ağlıyorsa, ben de ağlarım” dedim.
Birlikte futbol oynardık, Mayıs 1956’da köyümüzde bazı olaylar oluncaya kadar… İki toplum arasında gerginlikler, özellikle 1957-1958 yıllarında artmış ve bu da köydeki ilişkilerimizi etkilemişti…
Sonradan Şubat 1959’da görüşecektik, Kıbrıs sorunu çözülmüş ve biz de yeniden futbol karşılaşmaları organize etmeye başlamıştık. Her ikindi vakti, tarlalardaydık. Solcu kulüpte düzgün bir futbol topu almıştık. Mihalis Nikolau, kulübün anahtarını bana vermişti ve ben de gidip futbol topunu alıyordum. Nihayet uydurmasyon bir top yerine, gerçek bir topla oynamak çok büyük bir sevinçti bizim için…
2003 yılında barikatlar açıldığında, ailemle birlikte köye gittim. İlk buluştuğum şahıs Fitas oldu. Evine gittik, bize kahve ve tatlılar ikram etti. Onu ziyaretimizden birkaç ay sonra vefat etti… Onun tüm insanlara yönelik iyiliğini ve sevgisini her zaman hatırlayacağım. Oğlucukları Hasan ve Erdal’la hala arkadaşlığımı ve temasımı sürdürüyorum. Ve köye ne zaman gidersem, mutlaka bu çocukluk arkadaşlarımı ziyaret ediyorum… Köyler hiçbir zaman yerinden sökülüp atılamaz…
Paylaştığım fotoğrafı, oğlu Hasan’ın bana anlattığına göre Fitas 1974 öncesinde Lisi’de bir fotoğraf stüdyosunda çektirmişti…
MUSTAFA BURÇAKLI VE ANDREAS KODİS…
Mustafa Burçaklı, köyün destebanı idi. Andreas Kodis ise bir çobandı… Gündelik karşılaşmalarında, ayrılmaz bir ikiliye dönüşmüşlerdi. Neredeyse her gece, Hristos Orfanu’nun kahvehanesinde buluşuyorlar ve en sevdikleri şeyi içiyorlardı: Manastır konyağıydı bu…
Yanlarında ise Flurenza’nın Yakumos otururdu, onun mesleği ise kuyu kazmaktı, o da şarağ içerek Türkçe “Amanes” söylerdi – birkaç da bildiği Rumca şarkı çığrırdı… Çok güzel, melodik bir sesi vardı…
Mayıs 1956’da olaylar köyümüzü sarstığında Burçaklı tesadüfen Hristos’un kahvehanesinde oturmaktaydı. Arkadaşını korumak isteğiyle Andreas, onu yanına aldı ve Kıbrıslıtürk köylülerin sığındığı Orniti’ye doğru kaçmasına yardımcı oldu.
Ortalik sakinleşince, Kotis ile Burçaklı buluşmalarına devam ettiler, ta ki 1974’te Kıbrıs’ı trajik olaylar vuruncaya kadar bu dostluk devam etti.
2003 yılında barikatlar açılınca,........
© Yeni Düzen
