menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Adiloş annem, mahallede bir melekti sanki, tüm mahalleyi sarardı sevgisiyle, çocuklara, kuşlara, sokak kedilerine, köpeklere…”

12 19
14.06.2025

Birgül Kılıç YILDIRIM

(Birgül Kılıç Yıldırım, ‘Adiloş Annem’ dediği sevgili komşusunun öyküsünü kaleme aldı… Adile Hanım’a geçmiş olsun dileklerimizle ve Birgül Kılıç Yıldırım’a bu güzel, anlamlı yazısı için teşekkürlerimizle makalesini sayfamızda paylaşıyoruz. S.U.)

Teyze, anne yarısıdır derler. Ama benim için o, yarım değil; bütündür. O, benim Adiloş annemdir.

Yıllar önce ev almaya karar verdiğimde, annem sadece bir ev değil, bir güven, bir huzur arıyordu benim için. Adiloş annemin yanındaki evi aldığımızı söylediğimde gözlerindeki o derin rahatlamayı hiç unutmuyorum. "Oh içim çok rahat," dedi, "Her an kapısını çalabileceğin Adiloş’um kızımın yanında..." O zaman belki tam anlayamamıştım ama eve yerleştigimde ve şimdi kalbimin derinliklerinde hissediyorum annemin ne demek istediğini. O rahatlığın adıydı Adiloş annem. O huzurun yüzüydü.

MAHALLEDEKİ MELEK…

Adiloş annem, bizim mahallede bir melekti sanki. Ne soğuk, ne mesafe tanırdı sevgisinde. Çocuk okuldan geldiğinde içi ısınsın diye sıcacık pilavunasını tepsiyle koşa koşa getirirdi. “Aman soğumasın, ara öğün yesin” derdi. Kalbi altından bile kıymetliydi. Tüm mahalleyi sarardı sevgisiyle; çocuklara, kuşlara, sokak kedilerine, köpeklere… Onun yüreği herkese açıktı. O yürek, bir çocuğun başını okşarken de, bir yaşlının eline uzanırken de aynı şefkati taşırdı.

En çok da oğlumu severdi Aliboyy diye sarılırdı ona...

Sanki kendi torunuymuş gibi. Gözünün içi gülerdi onu görünce. Oğlum okuldan geldiğinde onu pencereden gözetler, “Bakayım benim yakışıklım geldi mi?” diye sorardı. Pilavunasını ona özel getirirdi çoğu zaman. Üşümesin diye montunun yakasını düzeltir, "Aman terliyken su içme ha," diye tembih ederdi. Oğlumun gözünde bir anneanne gibi, bir melek gibiydi. Ve ben her defasında içimden "İyi ki" derdim… İyi ki bu sevgiyle büyüyor oğlum. İyi ki Adiloş annesi var.

İNSANIN İÇİ ISINIR, GÜVENDE HİSSEDERDİ KENDİNİ…

Ellerini anlatamam... Pamuk gibi yumuşacıktı. Sevgisi ellerinden yüzüne, gözlerine kadar taşardı. O zeytin yeşili gözleriyle bakınca insanın içi ısınırdı. Güvende hissederdin kendini. Sanki çocukluğuna sarılmış gibi...

Sonra bir gün ben taşındım o mahalleden… Ve arkamdan çok zaman geçmeden Adiloş annem de kalamadı orada. Sanki biz sadece komşu değilmişiz de, aynı evin iki ayrı odasıymışız gibi... Ben gidince onun da evi eksildi, sokağın sesi azaldı. O da taşındı. Çünkü biz anne-evlat olmaktan öteydik; biz dosttuk, can yoldaşıydık. Kalbimizi koyacak başka bir yer aramadık, çünkü kalbimiz zaten birbirindeydi.

ADİLOŞ ANNEM HASTA…

Şimdi... Şimdi yüreğim çok yanıyor. Çünkü Adiloş annem hasta. Canımın içi, neşesi sokağa taşan, kahkahalarıyla mahalleyi şenlendiren güzel kalpli kadın... Zor bir zaman geçiriyor. Ama biliyorum... Biliyorum çünkü o güçlüdür. O, sevgisiyle ayağa kalkar. O yine kahkahalarıyla camları çınlatır, o yine koşar çocuklara, kedilere, komşulara...

Benim Adiloş annem… Sen her zaman yanımdasın. Uzaklık ne seni eksiltir ne sevgini. Biz aynı gökyüzüne bakarken, aynı dua oluruz. Sen iyi olacaksın. Çünkü dünya senin gibi güzel insanlara hep muhtaç.

Ve ben... Her gün dua ediyorum. Her dua bir el uzatsın sana, her dilek bir gülümseme getirsin yüzüne.

Çünkü sen yalnızca bir teyze değilsin.

Sen, benim yüreğimin diğer yarısısın… Adiloş annem…

Birgül Kılıç Yıldırım, 'Adiloş annem' dediği komşusuyla...

*** BASINDAN GÜNCEL…

“Azınlık kendini yaratmaz, çoğunluk tarafından yaratılır”

Marta Sömek/AGOS

Azınlık haklarının korunabilmesi için ‘azınlık hakları’ kavramının ötesine geçmek gerektiğini belirten Strasbourg Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Samim Akgönül, “Devletin, ‘azınlıklara ait bireylerin’ kullanabilecekleri hakları güvence altına alması şart. Bu haklara sahip çıkmak bir toplumsal sorumluluktur” dedi.

Hrant Dink Vakfı tarafından ilk dönemi 2024 yılında tamamlanan Azınlık Hakları Akademisi’nin ikinci dönemi, bu yıl da 23–26 Mayıs 2025 tarihlerinde İstanbul’daki Anarad Hığutyun Binası’nda düzenlendi. Programa bu yıl da yoğun ilgi gösterilirken, yaklaşık 170 başvuru arasından seçilen 20 katılımcı dört gün boyunca yoğun bir eğitim programına katıldı.

Akademi programında, farklı ülkelerden ve uzmanlık alanlarından 12 uzman seminer verdi.

Strasbourg Üniversitesi Türkiye Çalışmaları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Samim Akgönül, program kapsamında 23 Mayıs günü “Uluslararası Hukuk ve Azınlık Hakları” başlıklı sunum ve “Azınlık Kavramı Üzerine Güncel Tartışmalar” başlıklı oturum gerçekleştirdi. Samim Akgönül, sunum başlıkları, azınlık hakları ve gündemde olan Lozan Antlaşması’na dair sorularımızı yanıtladı.

*** Akademi’de, “Azınlık Kavramı Üzerine Güncel Tartışmalar” ile “Uluslararası Hukuk ve Azınlık Hakları” başlıklı sunumlar yaptınız. Sunumlarınızın içeriğini anlatabilir misiniz?

Öncelikle şunu ifade etmek isterim, bu akademi çerçevesinde ders vermek benim için büyük bir onur oldu. Yirmi katılımcının her biri, tek tek çok değerli deneyimlere ve bilgi birikimine sahipti. Hep birlikte, tartışarak öğrendik.

İlk sunumumda, azınlık kavramını incelediğim üç disiplinden bahsettim: Toplumbilim, hukuk ve siyaset bilimi. Bu sunumda, “azınlık” kavramının tanımı üzerine süregelen akademik ve siyasi tartışmalara değindim. Azınlıkların yalnızca etnik ya da dinsel değil, aynı zamanda dilsel, cinsel, ideolojik ya da statüsel temellere de dayanabileceğini; dolayısıyla sabit bir azınlık tanımı yerine bağlamsal ve dinamik bir yaklaşıma........

© Yeni Düzen